29 Mayıs 2013 Çarşamba

GEZİ'ye girerken...

80’li yıllarda biz gençtik. Sözcüğün tam anlamıyla “genç”tik. Heyecanlıydık, yerimizde duramazdık, önümüzde sınırları olmayan bir gelecek vardı; hayallerimiz, umutlarımız vardı. Dostlarla her biraraya geldiğimizde hayallerimizi yarıştırmakla geçerdi günlerimiz, çünkü o hayalleri gerçekleştirmeye inancımız tamdı, umudumuz o kadar pervasızdı ki, her gece İspanya’da şatolar kurardık.

Aynı günlerde, tepemizde sallanan kılıçlar vardı. Her geçen gün, her geçen yıl o umutların üstüne basa basa yok eden asker postallarının arasında, fıldır fıldır dönerek küpünü dolduran sivil giysili muhteris iktidar heveslilerini görünce onursuzluklarından biz utanırdık. Sonrasında aymazlık, utanmazlık ve pervasızlığın bu kadar meşrulaşabileceğini, bu kadar onay görebileceğini ve zamanla adının “işbilirlik” olabileceğini hiç düşünemedik; çünkü bizden çok daha önce, yıllar önce Nazım Usta öyle güzel tanımlamıştı ki bu insanlık ve vicdan düşmanını : 


     Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
     akar suyun, 
     meyve çağında ağacın, 
     serpilip gelişen hayatın düşmanı. 
     …
     Bursada havlucu Recebe, 
     Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman, 
     fakir-köylü Hatçe kadına, 
     ırgat Süleymana düşman, 
     sana düşman, bana düşman, 
     düşünen insana düşman, 
     vatan ki bu insanların evidir, 
     sevgilim, onlar vatana düşman...
     …
     Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına : 
     - çürüyen diş, dökülen et -, 
     bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. 
     Ve elbette ki, sevgilim, elbet, 
     dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, 
     dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla 
     bu güzelim memlekette hürriyet...


Yaşanan onca rezilliğin içinde, ustanın bu dizelerini okudukça, söyledikçe, paylaştıkça geleceğe dair umutlarımızı büyüttük, yeşerttik.

…Geldik bugüne…

İşte o yıllarda, asker postallarının arasında palazlanan muhterisler bugün o postalları ayaklarına giydiler ve gördükleri her umut kırıntısına saldırıyorlar; 
çünkü onlar için de kendilerinden başkasına yaşama hakkı yok,
çünkü onlar da kendileri gibi düşünmeyen herkese düşmanlar,

     çünkü ölüm vurdu damgasına alınlarına :
     - çürüyen diş, dökülen et -,  
     bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. 
     …Ve elbette 
     dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle 
     bu güzelim memlekette hürriyet…


Çünkü hâlâ vicdan var, hâlâ umut var…