25 Ağustos 2015 Salı

GEREKLİ bir AÇIKLAMA

Gördüğüm lüzûm üzerine, 

zorunlu olmasa da GEREKLİ bir AÇIKLAMA


Facebook profilimin “hakkında” kısmında aynen şunları yazmışım, zamanında:

''Homo sum nihil humanum a me alienum puto" (İnsanım, insana dair hiç bir şey bana yabancı değildir) demiş düşünür bin küsur yıl önce... Ben de ekliyorum : ''İnsanım, insana dair olmayan, insanca olmayan her şey bana yabancıdır''. O halde, ÖNCE İNSAN, ÖNCE BARIŞ !

…ve devamında eklemişim Oya Baydar’dan alıntılıyarak: “Söz konusu barış, insan ve yaşamsa, gerisi teferruattır.

İyi ki de öyle yapmışım. Hayat, beni her geçen gün biraz daha fazla doğruluyor.

Son günler, ne yazık ki, bu barış özlemini daha da çoğaltıyor.

Sanırım 15 yaşlarındaydım; o zaman da aklımın erdiğince dünya ve hayat meselelerine kafa yorardım, ki o 70’li yıllar, sokaklarda her gün gencecik insanların katledildiği günlerle doluydu, doluyduk… O yaşların vicdanıyla, kendime “ben bu dünyada bütün insanların ayrımsız eşit, özgür ve mutlu yaşamalarını istiyorum” demiştim. Neredeyse 40 yıl geçti üstünden, çok zorlu, acılı zamanlardan, şairin dediği gibi “ellerimizi kirletmeden” geçtik. Dünya değişti, yüz yıl değişti, herkes değişti, ben de değiştim, ama 15 yaşımın vicdanı değişmedi; ben hâlâ “bu dünyada bütün insanların ayrımsız eşit, özgür ve mutlu yaşamalarını istiyorum.” Bunca yıllık yaşanmışlık ve öğrenmişliğin vicdanımın üstüne koyduğu “sır” ise, bu özlemin ancak ve ancak “sınırsız ve sınıfsız bir toplum” ütopyasında mümkün olabileceği gerçeği.

Bu sayfalarda, kahir çoğunluğunu birebir tanıdığım, yıllarca dostluğunu biriktirdiğim arkadaşlarımla, hayata, dünyaya ve güne dair bilgi, duygu ve düşüncelerimi paylaşıyorum, çoğaltıyorum; çünkü ben de böyle zenginleşiyorum. Ne yazık ki, son yıllarda, ülkede yaşadıklarımızın da etkisiyle, bu paylaşımların ağırlığını da gündeme dair siyasi gözlemlerim ve değerlendirmelerim oluşturuyor. Ne yapayım? Vicdanımın, ortalık yerde işlenen bunca suça karşı sessiz kalmaya tahammülü yok. Benim tahammülsüzlüğüme tahammül gösteren tüm dostlara teşekkür ederim; ancak açıktır ki hiç kimseden de böyle bir tahammül beklemeye hakkım yok.

Tüm paylaşımlarımda, öfkelensem de, sinirlensem de asla kişilere küfür, hakaret, aşağılama, ayrımcılık içeren hiçbir niteleme de bulunmamaya hep özen gösterdim, gösteririm. Yaşadığımız melanetlerin kişilerden değil, sistemden ve sistemin kurduğu mekanizmalardan ve kurumlardan kaynaklandığını düşünürüm. Eleştirilerim de hep bu kurumlara yöneliktir. Elbette bu kurumların başına geçip de melanete suç ortaklığı yapanlar, bu mekanizmaların içinde olanlar da paylarını almışlardır bu eleştirilerden. O kadarına da hakkım olsun… Herhalde… Ama asla ve asla, kişi ya da kişilere, gruplara, aidiyetlere yönelik “küfür”, “hakaret”, “aşağılama” ve “ayrımcılık” içerikli bir nitelemede bulunmamaya, her zaman çaba gösterdim bugüne dek.

Bana ait olan, tamamen dostlarımla, dostlukla paylaştığım bu sayfada da, dostum olsun olmasın, hiç kimsenin kişi ve kişilere yönelik “küfür”, “hakaret”, “aşağılama” ve “ayrımcılık” içerikli nitelemelerde bulunmalarına, öfke ve nefret kusmalarına ve düşmanlık üretmelerine de izin vermeme hakkına sahip olduğumu düşünürüm. Bunu yapmak isteyenlerin biriktirdikleri öfkelerini kusacakları bir sürü mecra var bu ortamda. Adres vermeye gerek var mı?

Siyasetin içinde fikir vardır, düşünce vardır, felsefe vardır, bilgi vardır ve hepsinden önemlisi “insan” vardır, dolayısıyla duygu da vardır. Ama “insana ait olmayan”, insana “yabancılaşmış” kavramlarla üretilmiş “hamaset” siyaseti sadece kirletir. Bizleri zenginleştirmez, sığlaştırır, fikirsizleştirir, yoksullaştırır.

Herkesin kutsal bildiğine saygım vardır, ama benim tek kutsalım “insanın insan gibi yaşama hakkı”dır. Hiç kimsenin, hiç bir kişinin, hiç bir aidiyetin, hiç bir siyasi grubun, hiç bir çetenin, hiç bir örgütün, hiç bir devletin ve de hiçbir devletler üstü kurumun “insanı yaşatma ve yaşama” hakkına tecavüz etmesini yani her ne nedenle olursa olsun “ölmeyi ve öldürmeyi” kutsamasını kabul etmem. Bir insanı, gerekçesi ne olursa olsun öldürmek ya da ölümüne sebep olmak en ağır, en aşağılık suçtur bana göre. Birinin ya da birilerinin ölümünü, öldürülmesini istemek, dilemek, ölüme ilenmek de bir o kadar suç ortaklığı. Katil katildir, hırsız hırsızdır. Adının önündeki sıfat ya da etiket, üzerindeki giysi ne olursa olsun, fark etmez.

Bir yurttaşın yaşama ve yaşatma hakkını korumanın ve bunun güvencesini yaratmanın görev ve sorumluluğu devletin elindedir. Bir devletin var olması için başka ne sebep olabilir ki? Devletin elindeki güç ve erk (iktidar) başka ne işe yarar? Bir ülkede insanlar ölüyorsa, öldürülüyorsa, suç işleniyorsa bunu önlemek devletin olmazsa olmaz görevidir. Yurttaşının yaşama hakkını koruyamayan, yurttaşını yaşatamayan bir devletse, elbette yurttaşının muhatabıdır. Suçu ve suçluyu bulmak yargılamak ve mahkûm etmek devletin asli görevidir. Ancak böyle yaşatabilir yurttaşını. Yapamadığı, yurttaşını yaşatamadığı yerde de yurttaşından alır cevabını. Yurttaşın muhatabı katili değildir, olamaz da. O zaman “devlet neden var?”, “o erk, o güç neye, kime yarar?” diye hesap sorarlar.

Maden kazasına işçisini, depreme öğretmenlerini, sellere köylüsünü, canlı bombaya gençlerini, dağdaki gerillaya askerini teslim eden, önlem almayan, koruyamayan, yaşatamayan devlet suçludur. Ölenlerin hesabını bu devletten, onu yönetenlerden, erki ve gücü elinde tutan beceriksiz, basiretsiz siyasetçilerden sormak da yurttaşın görevidir; yaşamak ve yaşatmak için

Hayatımız tercihlerimizin bileşkesidir. Hepimiz, dostlarımızı, arkadaşlarımızı seçmek hakkına sahibiz. Daha da büyük bir özgürlüğümüz olmasa gerektir. Hiç birimiz de, dost olsak da olmasak da, birbirimizin her dediğini onaylamak zorunda değiliz, olmamalıyız da; yoksa nasıl buluruz yanlışlarımızı? Nasıl zenginleşebiliriz?

Bizleri gerçek hayatta da, bu sanal sayfalarda da buluşturan tek gerçekse “insan” oluşumuz. Tüm farklılıklarımızla, farklı renklerimizle, düşüncelerimizle, duygularımızla ayrı ayrı ve “tek” birer “birey” oluşumuz. Bir arada yaşamayı sürdürmenin yolu da bu farklılık ve zenginliği yaşatmaktan geçiyor.

İşte bu yüzden, bir arada yaşamayı becerebilmek adına, sayfamda yapılan, “kim olursa olsun”, farklı düşünenlere (düşüncelere değil), başkalarına yönelik “küfür, hakaret, aşağılama ve ayrımcılık” içeren hiçbir yoruma izin vermiyorum. Gördüğüm anda siliyorum. Kimse kusura bakmasın…

Kendim için değil, sadece “insan ve barış kazansın” diye… 

Çünkü o zaman hepimiz kazanacağız.


Can ÇINAR, 25.08.2015