Gördüğüm lüzûm üzerine,
zorunlu olmasa da GEREKLİ bir AÇIKLAMA
Facebook profilimin “hakkında” kısmında aynen şunları yazmışım, zamanında:
''Homo sum nihil humanum a
me alienum puto" (İnsanım, insana dair hiç bir şey bana
yabancı değildir) demiş düşünür bin küsur yıl önce... Ben de ekliyorum : ''İnsanım,
insana dair olmayan, insanca olmayan her şey bana yabancıdır''. O
halde, ÖNCE İNSAN, ÖNCE BARIŞ !
…ve devamında eklemişim Oya Baydar’dan alıntılıyarak: “Söz konusu barış, insan ve yaşamsa, gerisi
teferruattır.”
İyi ki de öyle yapmışım. Hayat, beni her geçen gün biraz daha fazla
doğruluyor.
Son günler, ne yazık ki, bu barış özlemini daha da çoğaltıyor.
Sanırım 15 yaşlarındaydım; o zaman da aklımın erdiğince dünya
ve hayat meselelerine kafa yorardım, ki o 70’li yıllar, sokaklarda her gün
gencecik insanların katledildiği günlerle doluydu, doluyduk… O yaşların
vicdanıyla, kendime “ben bu dünyada bütün
insanların ayrımsız eşit, özgür ve mutlu yaşamalarını istiyorum” demiştim.
Neredeyse 40 yıl geçti üstünden, çok zorlu, acılı zamanlardan, şairin dediği
gibi “ellerimizi kirletmeden” geçtik. Dünya değişti, yüz yıl değişti, herkes
değişti, ben de değiştim, ama 15 yaşımın vicdanı değişmedi; ben hâlâ “bu dünyada bütün insanların ayrımsız eşit,
özgür ve mutlu yaşamalarını istiyorum.” Bunca yıllık yaşanmışlık ve
öğrenmişliğin vicdanımın üstüne koyduğu “sır” ise, bu özlemin ancak ve ancak
“sınırsız
ve sınıfsız bir toplum” ütopyasında mümkün olabileceği gerçeği.
Bu sayfalarda, kahir çoğunluğunu birebir tanıdığım, yıllarca
dostluğunu biriktirdiğim arkadaşlarımla, hayata, dünyaya ve güne dair bilgi,
duygu ve düşüncelerimi paylaşıyorum, çoğaltıyorum; çünkü ben de böyle
zenginleşiyorum. Ne yazık ki, son yıllarda, ülkede yaşadıklarımızın da
etkisiyle, bu paylaşımların ağırlığını da gündeme dair siyasi gözlemlerim ve
değerlendirmelerim oluşturuyor. Ne yapayım? Vicdanımın, ortalık yerde işlenen
bunca suça karşı sessiz kalmaya tahammülü yok. Benim tahammülsüzlüğüme tahammül
gösteren tüm dostlara teşekkür ederim; ancak açıktır ki hiç kimseden de böyle
bir tahammül beklemeye hakkım yok.
Tüm paylaşımlarımda, öfkelensem de, sinirlensem de asla
kişilere küfür, hakaret, aşağılama, ayrımcılık içeren hiçbir niteleme de
bulunmamaya hep özen gösterdim, gösteririm. Yaşadığımız melanetlerin kişilerden
değil, sistemden ve sistemin kurduğu mekanizmalardan ve kurumlardan
kaynaklandığını düşünürüm. Eleştirilerim de hep bu kurumlara yöneliktir. Elbette
bu kurumların başına geçip de melanete suç ortaklığı yapanlar, bu
mekanizmaların içinde olanlar da paylarını almışlardır bu eleştirilerden. O
kadarına da hakkım olsun… Herhalde… Ama asla ve asla, kişi ya da kişilere,
gruplara, aidiyetlere yönelik “küfür”, “hakaret”, “aşağılama” ve “ayrımcılık”
içerikli bir nitelemede bulunmamaya, her zaman çaba gösterdim bugüne dek.
Bana ait olan, tamamen dostlarımla, dostlukla paylaştığım bu
sayfada da, dostum olsun olmasın, hiç kimsenin kişi ve kişilere yönelik
“küfür”, “hakaret”, “aşağılama” ve “ayrımcılık” içerikli nitelemelerde
bulunmalarına, öfke ve nefret kusmalarına ve düşmanlık üretmelerine de izin
vermeme hakkına sahip olduğumu düşünürüm. Bunu yapmak isteyenlerin
biriktirdikleri öfkelerini kusacakları bir sürü mecra var bu ortamda. Adres
vermeye gerek var mı?
Siyasetin içinde fikir vardır, düşünce vardır, felsefe vardır,
bilgi vardır ve hepsinden önemlisi “insan” vardır, dolayısıyla duygu da vardır.
Ama “insana ait olmayan”, insana “yabancılaşmış” kavramlarla üretilmiş “hamaset”
siyaseti sadece kirletir. Bizleri zenginleştirmez, sığlaştırır, fikirsizleştirir,
yoksullaştırır.
Herkesin kutsal bildiğine saygım vardır, ama benim tek
kutsalım “insanın insan gibi yaşama hakkı”dır. Hiç kimsenin, hiç bir
kişinin, hiç bir aidiyetin, hiç bir siyasi grubun, hiç bir çetenin, hiç bir
örgütün, hiç bir devletin ve de hiçbir devletler üstü kurumun “insanı yaşatma
ve yaşama” hakkına tecavüz etmesini yani her ne nedenle olursa olsun “ölmeyi ve öldürmeyi” kutsamasını kabul
etmem. Bir insanı, gerekçesi ne olursa olsun öldürmek ya da ölümüne sebep olmak
en ağır, en aşağılık suçtur bana göre. Birinin ya da birilerinin ölümünü,
öldürülmesini istemek, dilemek, ölüme ilenmek de bir o kadar suç ortaklığı. Katil katildir, hırsız hırsızdır. Adının
önündeki sıfat ya da etiket, üzerindeki giysi ne olursa olsun, fark etmez.
Bir yurttaşın yaşama ve yaşatma hakkını korumanın ve bunun
güvencesini yaratmanın görev ve sorumluluğu devletin elindedir. Bir devletin
var olması için başka ne sebep olabilir ki? Devletin elindeki güç ve erk (iktidar) başka ne işe yarar? Bir ülkede
insanlar ölüyorsa, öldürülüyorsa, suç işleniyorsa bunu önlemek devletin olmazsa
olmaz görevidir. Yurttaşının yaşama hakkını koruyamayan, yurttaşını yaşatamayan
bir devletse, elbette yurttaşının muhatabıdır. Suçu ve suçluyu bulmak
yargılamak ve mahkûm etmek devletin asli görevidir. Ancak böyle yaşatabilir
yurttaşını. Yapamadığı, yurttaşını yaşatamadığı yerde de yurttaşından alır
cevabını. Yurttaşın muhatabı katili değildir, olamaz da. O zaman “devlet neden
var?”, “o erk, o güç neye, kime yarar?” diye hesap sorarlar.
Maden kazasına işçisini, depreme öğretmenlerini, sellere köylüsünü,
canlı bombaya gençlerini, dağdaki gerillaya askerini teslim eden, önlem almayan,
koruyamayan, yaşatamayan devlet suçludur. Ölenlerin hesabını bu devletten, onu
yönetenlerden, erki ve gücü elinde tutan beceriksiz, basiretsiz siyasetçilerden
sormak da yurttaşın görevidir; yaşamak
ve yaşatmak için…
Hayatımız tercihlerimizin bileşkesidir. Hepimiz, dostlarımızı,
arkadaşlarımızı seçmek hakkına sahibiz. Daha da büyük bir özgürlüğümüz olmasa
gerektir. Hiç birimiz de, dost olsak da olmasak da, birbirimizin her dediğini
onaylamak zorunda değiliz, olmamalıyız da; yoksa nasıl buluruz yanlışlarımızı?
Nasıl zenginleşebiliriz?
Bizleri gerçek hayatta da, bu sanal sayfalarda da buluşturan
tek gerçekse “insan” oluşumuz. Tüm farklılıklarımızla, farklı renklerimizle,
düşüncelerimizle, duygularımızla ayrı ayrı ve “tek” birer “birey” oluşumuz. Bir
arada yaşamayı sürdürmenin yolu da bu farklılık ve zenginliği yaşatmaktan
geçiyor.
İşte bu yüzden, bir arada yaşamayı becerebilmek adına,
sayfamda yapılan, “kim olursa olsun”,
farklı düşünenlere (düşüncelere değil), başkalarına yönelik “küfür, hakaret, aşağılama ve ayrımcılık”
içeren hiçbir yoruma izin vermiyorum. Gördüğüm anda siliyorum. Kimse kusura
bakmasın…
Kendim için değil, sadece “insan ve barış kazansın” diye…
Çünkü o zaman hepimiz kazanacağız.
Can ÇINAR, 25.08.2015