25 Ocak 2016 Pazartesi

“Her Ölüm Erken Ölümdür”, üzer insanı.

Üzülmez olur muyum? Üzüldüm tabii ki…

Sırasız, zamansız, genç ölümler hep üzücüdür, kim olursa olsun.

Bir annenin, bir babanın, çocuklarını bırakıp gitmesi ya da bir çocuğun ana-babasını bir daha dönmeyecek şekilde terk etmesi acıdır, çok acıdır, kalanları çok acıtır.

“Her ölüm erken ölümdür” der şair, en erkeni de zamansız, sırasız olması…

Elbette ben de çok üzüldüm Mustafa Koç’un ani kaybına. Eşini yalnız bırakmasına, çocuklarını babasız bırakmasına, ailesini aniden bırakıp gitmesine…

Ama 4 yaşında Ege denizinde boğulup ölen Aylan bebekten, 3 aylıkken dedesinin kucağında gözünün altından vurulan Mirey bebekten, kendi evinde anne-babasını gözü önünde vurulan Dilek’ten, iki gündür bir bodrum katında yaralı hâlde ambulans bekleyen ve kan kaybından ölen gençlerden daha fazla değil üzüntüm.

Elbette, hiçbir acıya benzemez insanın en yakınını, canından bir parçayı kaybetmenin acısı. Ama ölümler arasında acı yarıştırmanın, hele ki herhangi bir ölümün ardından nefret büyütmenin akıl ve vicdan yitikliği olduğu kanısındayım.

Mustafa Koç bu ülkenin en büyük sermaye grubunun üçüncü kuşak patronlarından bir “burjuva”ydı. Ait olduğu sınıfın en has kapitalistiydi. Ailenin sahibi olduğu grubun başına geçtikten sonra cirosunu %800, kârlılığını da kat be kat büyütmüştü. Aynı sürede çalışan sayısını sadece 2 kat arttırdığına bakılırsa verimlilik konusunda da oldukça başarılı olduğu söylenebilir.

Bu veriler, kapitalizmin kriterleri açısından “başarı” göstergeleri… Kapitalizmde kârın ençoklaştırılması ve sermaye birikiminin bilindik yöntemleri daha fazla emek sömürüsü, yani artı-değerin daha fazlasına sermaye tarafından el konulması, kamusal alanların ve kamusal olanın, doğa ve toprağın daha fazla talan edilmesiyle mümkün olduğunu bilerek tabii ki…

Büyük bir sermaye grubunun üçüncü kuşağı olmak, elbette iyi bir eğitim, iyi bir görgü seviyesi demek. Sadece okulluluk anlamında değil, kültür, sanat, spor ve insani tüm alanlarda bilgi ve insanlık birikimini de özümsemek anlamına geliyor. İyi ve erdemli bir burjuvadan da beklenen odur hem tarihsel olarak, hem de insanlık adına. Mustafa Koç’un bu alanda da oldukça başarılı ve ender rastlanan, birikimli ve erdemli bir burjuva olduğu anlaşılıyor, hakkında anlatılanlara bakılırsa.


Çalışanlarıyla kurduğu insani ilişkiler, ayrımcılığa karşı kampanyalar, yoksulların eğitimi konusunda çabaları, kan bağışı gibi konularda cömertliği elbette iyi ve erdemli bir insan olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla ölümünden sonra adı hayırla ve saygıyla anılacaktır, buna hiç kuşku yok.

Ancak, bir kişinin “erdemli ve saygıya değer bir burjuva” olması, başında olduğu sermaye grubunun tarihsel sorumluluklarını göz ardı etme aymazlığı anlamına gelmemeli;

+ Gezi isyanı sırasında gayet insanî bir anlayışla, polis şiddetinden canını korumaya çalışan insanlara otelinin kapısını açması kadar doğal ve insani bir davranış olamaz. (Elbette bunu yapan sadece Divan oteli değildi, aynı bölgede pek çok otelin aynı davranışı gösterdiğini hepimiz biliyoruz) En büyük sermaye grubunun bu “muhalif(!)” ve insanî davranışı göstermesi takdire şayandır elbette. Ancak aynı zamanda, gene Gezi isyanında, öncesinde ve sonrasında da, her türlü toplumsal muhalefeti bastırmak için devlet eliyle kullanılan TOMA, Akrep ya da Kobra gibi araçların da tasarım ve üretiminin Koç grubuna ait Otokar fabrikalarında tasarlanıp üretildiğini unutmamak gerekiyor…

+ Bugün cenazesine katılan, Türkiye’nin bilinen en sarı sendikası Türk Metal üyesi işçilerin minnet borcuna karşılık, daha geçen yıl, Tofaş’ta sadece sendikal hak mücadelesi veren 175 işçinin işten atıldığını ve hâlâ bu işçilerin direnişinin sürdüğünü unutmamak gerekiyor…

+ Koç grubunun sermaye birikimini 8 kat arttırdığı günlerde, binlerce işçinin çalıştığı bir kamu işletmesi olan SEKA Gölcük fabrikasının kapatılarak Demirel tarafından, bütün itirazlara rağmen, Ford fabrikası yapılması için Koç grubuna peşkeş çekildiğini unutmamak gerekiyor…

+ Son günlerin ilk gündem maddesi olan, Rusya’nın uydu görüntüleriyle kanıtladığı, Suriye’nin “terörist” gruplarından gayrimeşru yollarla satın alınan petrolün arıtılmak üzere, Kuzey Irak üzerinden nakledildiği Batman rafinerisinin sahibinin de aynı Koç grubu olduğunu unutmamak gerekiyor…

+ Küresel kapitalizmin tüm dünyadaki hegemonya stratejilerinin belirlendiği, yani şu meşhur her melanetin sorumlusu bildiğimiz “emperyalist üst akıl” diye adlandırılan dünyevi toplum mühendisliğinin atölyesi, yani yeni dünyanın dizayn edildiği “Bilderberg Kulübü”nün Türkiye Daimi Temsilcisinin de rahmetli Mustafa Koç olduğunu unutmamak gerekiyor…

Elbette bütün bunlar ve daha sayılmayan bir sürü veri ve bilgi, ölen bir insanın ardından olumsuz konuşmak için yeterli bir sebep değildir.

Çağımızın en tarihsel gerçekliği, uzlaşmaz emek-sermaye çatışması içinde durduğumuz yere göre kendi değer yargılarımızı tanımlıyoruz, her birimiz. Dünya üzerindeki zenginliğin giderek daha az elde toplandığı, küresel hegemonyanın giderek daha çok arttığı, daha çok sayıda insanın giderek yoksullaştığı, buna karşılık daha az sayıda ailenin giderek daha fazla servet biriktirdiği eşitsiz ve dengesiz bir tarihsel zaman diliminden geçiyoruz.

Ancak, dünyadaki bütün burjuvalar ölse bile, üretilen zenginliğin bu eşitsiz ve dengesiz paylaşımına dayalı küresel kapitalist hegemonya devam edecektir. Sermayenin hegemonyasının sonu sermaye sahiplerinin ölümüyle değil, eşitlikçi, özgürlükçü, adil üretim ve mülkiyet ilişkilerinin ve demokratik bir paylaşım sisteminin inşasıyla mümkün ancak. Bunu da unutmamak gerekiyor...

Ötesi erdemsiz bir yanılsamadan ibarettir.

Can Çınar, 25 Ocak 2016