Merkez ve yandaş medyanın gündemi, günlerdir sendikaların Taksim inadı, ama hiç kimse HÜKÜMETİN "TAKSİM" İNADI'ndan söz etmiyor.
Taksim başta olmak üzere, Türkiye coğrafyasındaki tüm merkez meydanlar halka aittir, halkındır, tıpkı ormanlar gibi, denizler gibi, sahiller gibi, dağlar gibi… Ama varlığını ve gücünü, “inşaat yâ Resulullah” şiarıyla tüm kamusal alanları küresel sermayeye peşkeş çekerek elde ettiği ranta borçlu olan bir hükümetin derdi olabilir mi kamusal alanın ortak mülkiyeti? Sermaye peşkeşçisi bir hükümet için ‘kamusal’ mülkiyet ‘halka ait’ değil, hükümete aittir; kamusal olan da ‘her şey’ gibi, önce kendine komisyon, sonra yandaşına ulufe dağıtarak ranta dönüşecek metadan ibarettir. Tıpkı Haydarpaşa gibi, Taşkışla gibi, Gezi parkı gibi, kuzey ormanları gibi…
Küresel sermayeyi ülkeye çekmek
için özgürlük, demokrasi ve hukuk cenneti bir ülke yaratır gibi yaparak, önce 1
Mayıs’ı bayram ilan etti bu hükümet, hem de Taksim’de… Şimdi de son bir yıldır,
“hadi artık yeter bu kadar oynadığınız, Almanya’dan ağababam gelecek, artık
burada oturacak” diyerek, ‘başıbozuk çapulcuları’ kovalıyor merkezden; çünkü
metropolisin merkez meydanında ve çevresindeki yoksulluk, değerini düşürür bu
meydanların. Bu yüzden boşaltıldı Tarlabaşı, Sulukule ve Taksim çevresindeki
görüntüyü bozan, buralara yerleşecek para babalarının huzurunu kaçıracak
ayaktakımı(!) mahalleleri.
Ah bir de şu kamu malını kendi malı bilen, kamusal alanlara kendi mekânı gibi sahiplenen solcular olmasa! Şimdiye kadar Haydarpaşa ve Taşkışla yedi yıldızlı otel, Gezi parkı kışla "A-Ve-Me"'si olmuştu, İstiklal caddesinin dört tarafı altın yaldızlı, kırmızı kadife perdeli, o aşağılık(!) ayaktakımının yanından bile geçemeyeceği lüks mekanlarla dolacak, muhtemelen çoğu Arap sermayesinden gelecek rantla cukkalar dolmuş olacaktı.
İktidarını sürdürmenin tek koşulu yeni rant alanları üretmek olan, gözünü milyar dolarlar bürümüş bir hükümetin varlığını sürdürmek için elindeki tek araç polisiyle, valisiyle, gazıyla, tomasıyla sokağa salacağı korkudan başka bir şey değil. Yoksa 1 Mayıs’mış, emekmiş, dayanışmaymış, hiçbirinin umuru değil… Tabii tüm bu rant kavgası içinde en ahlaksızcası da Taksim meydanını sermayeye terk edip giden, adına sendikacı denen, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin, 1 Mayıs sabahı Kazancı yokuşunun başına, 1977’de ölen sosyalistler için karanfil bırakmaları…
Can ÇINAR, 1
Mayıs 2014