29 Kasım 2023 Çarşamba

BUNLAR AKILLIYSA BİZ NECİYİZ?..

Önce dünyada sonra da Türkiye'de pandemi ilân edileli neredeyse 4 yıl oldu. Geçen 4 yılda neler oldu: önce yaşlılar, çocuklar ve gençler evlere kapatıldık, nice sevdiklerimizi yitirdik; sonra “aşılanmalı mı, aşılanmamalı mı” kavgasının ortasında bulduk kendimizi... Sonra, milyonlarcamızı yerinden yuvasından eden bir depreme uyandık bir sabah. Önce enkazların altından çıkmaya çalıştık, sonra yağmurdan, kardan; ardından sıcaktan korunmaya çalıştık... Hâlâ yuvasız ve açıktayız, pek çoğumuz... Sonra da elimize bir umut balonu tutuşturdular, bir gecede, bir seçimde her şey değişecek sandık ve hep birlikte oturup kaldık totomuzun üstüne...

Geçen 4 yılın, elbette öncesi de var da, elimizde kalan bilançosu, bugüne kadar, belki de savaş yıllarında bile görmediğimiz, topluca bir yoksullaşma. Ne emeklisi, ne emekçisi, ne genci, ne yaşlısı hiç birimiz dışında değil bu derin yokluk, yoksulluk ve güvencesizlik girdabının. Her birimiz, can derdine düşürülüp, kıstırılıp, kapanıp kaldığımız sırça köşklerimizde hâlimize şükrederken, besbelli ki hayat durmamış aslında...

Onca yoksulluk varken, son günlerin gündemini bir anda şişirilmiş instagram fenomenleri(!) ve pek sevilen(!) futbol idollerinin mağduriyetleri dolduruverdi. Zenginin malı, züğürdün gündemini yormakta günlerdir. Konuşulan, ortalıkta uçuşan milyon dolarların haddi hesabı yok, duyanların gözleri yuvasından fırlıyor. Bizim yaşadıklarımız ne? Bunlar kim? Hangi gezegenden? Bunlar bu ülkenin yurttaşlarıysa, biz kimiz? Bunlar akıllıysa, biz neciyiz?

Bizler başımızı kuma gömüp, canımızın derdine düşmüşken birileri hiç de boş durmamış demek ki. Hayat o mahallede tüm hızıyla devam etmiş. Bizler, devlet eliyle üstümüze yüklenen fedakarlık vergilerine yetişme, “aman geciktirmeyelim, faiz yemeyelim” derdine düşmüşken, aynı devlet, tefeci ünlülerin, aklayıcı kozmetik fenomenlerinin ve asıl buzdağının o görünmeyen, derin tarafındaki esas karanlık yüzlerine sırtını dönmüş anlaşılan...

Yeni nesil anlamını bilir mi bilmem, bu babamdan kalma sözün: PERVASIZLIK!Çekinmezlik, korkusuzluk, sakınmazlık” anlamına geliyor. Bir nev’i "cengâverlik” yani, eski zamanların deyimiyle. Bizler bir elektrik faturasını ödemeyi bir gün bile geçirmeye korkarken, devlet eliyle salınmış vergileri ‘aman başımıza bir iş gelir kaygısıyla’ koşa koşa, gününde, zamanında ödemeye çalışıp dişten, tırnaktan artırırken, ağzını milyon dolarlarla açanlar, ekmek poşetine külçe altın saklayanlar nereden ve nasıl buluyorlar bu pervasızca cesareti? Hangi güvencedir arkalarında duran, nasıl bir güvendir bu sakınmazlığı yaratan. Faize haramdır diyen tefeci bozuntularının sıkıştığında şehadet yemini etmiş devlet gücünden medet umması nasıl bir ahlâkın çakallık mertebesi olabilir  ki?..

Kim veriyor bu zibidi sürüsüne bu güveni? Kimler yaratıyor bunca ahlak yozlaşmasını? Milyonlar emekle hak edilmiş 3 kuruş için kırk hesap yaparken, milyon dolarlarını bir söze bakarak karşılıksız emanet etmeyi sadece aptallıkla açıklamaya kalkmak ancak safdillik olur bu zamanda. Kimin parasıdır ortalıkta uçuşan? Nereden gelmiştir? Kime gitmektedir? Bu soruların cevaplarını 50 yıl sonra İngiliz gizli belgelerinden mi öğrenebileceğiz acaba? Yoksa yine, hep yaptığımız gibi, aman bana bulaşmasın deyip, görmemezlikten, duymamazlıktan, herkesin bildiğini bilmemezlikten gelip, emeğimizden, alınterimizden çalınıp mahkum edildiğimiz yoksulluk cenderesine şükretmekle mi geçecek ömrümüz?

Gürültülü görünende değil görünmeyen derinlerde duruyor gündemin özü sessizce. Paranın izini sürmek yeter hasetin ve fesatın günah yuvasına girmek için. Ötesi kendi yoksulluğumuzun eğlenceliği ne yazık ki... Yersek... Yetinirsek...