9 Şubat 2016 Salı

Özgürlük

Her insan özgür doğar…

Doğduğu andan itibaren yavaş yavaş alınır özgürlüğü elinden.

Önce büyüklerimizden, sonra arkadaşlarımızdan öğrendiklerimizle, eğitim müfredatıyla, medya bombardımanıyla büyüdükçe gider özgürlüğümüz elimizden. Sosyalleştikçe, bizim dışımızda var olan hayatın kurumları eliyle, o hayatın bir parçası olarak buluveririz kendimizi… 

İşin en başında kimse bize sormamıştır oysa ki… Seçim hakkımız olmamıştır…

Bir gün, ki genellikle gençlik yıllarına denk gelir bu zaman, bir hayat boyu edindiğimiz bilgi ve donanım sayesinde elimizden gidenin farkına vardığımızda, kaybettiğimiz özgürlüğü yeniden yakalama savaşında buluruz kendimizi… 

Ayak diremeye başlarız, önce ailenin kurallarına, sonra okulun, sonra hayatın önümüze engel kurduğu  diğer kurumların...

Aslında bizi kendine göre biçimlendirenlerdir özgürlüğümüzü elimizden alanlar; adına ister devlet deyin, ister sistem, ister düzen… 

Artık seçim hakkı elimizdedir, özgürlüksüzlüğümüzün farkına vardığımızda. Ya bizim dışımızda belirlenmiş bir hayatın parçası olup değiştireceğiz kendi hayatımızı ya da küsüp hayata teslim olacağız biz yokken belirlenmiş koşullara.

Ya nesnesi olacağız hayatın, hayat bizi yontacak istediği gibi ya da öznesi olup sımsıkı donatacağız kendimizi, değiştirmek için o hayatı.

Teslim olmak işin kolayı… Bize sunulan at gözlükleriyle görmemizi istedikleri kadarını görüp kaygısız, mutlu-mes’ut yaşar gideriz. Top patlasa duymayız bize dokunmadıkça ve günü gelir iz bile bırakmadan göçer gideriz bir gün.

Kendi hayatımızın öznesi olup, sımsıkı donanıp insanlığın kadim bilgisiyle, değiştirmeye başladıkça hem hayatı hem kendimizi, geçtiğimiz her yerde bir iz bırakmaya da başlarız. İşte o izlerdir ruhumuzu özgürleştiren. 

Zordur yeniden özgürleşmek, emek ister, ama insanı insan yapar, güzelleştirir hayatı. 

Özgür ruh her emeğe değer!