Aylardır süren seçim havasının tozu dumanı kalktıkça, yine ve yeniden anlaşılıyor ki, "mevzubahis olan piyasaların istikrarı ve selametiyse gerisi teferruattır."
Yaşlanıyoruz anlaşıldı... Bir
vakitler, daha gün gibi hatırladığım dünlerde, gelecek vaat eden, hükümetin en
genç bakanı olarak parlatılan, seçim liginde sosyal demokratları yıllar boyunca
hep en iyi ikincilik kürsüsüne başarıyla taşımış, devletin en âli çıkarlarının
derin ve engin şövalyesi, istikrar ve sermayenin selameti adına yeniden görev
başında.
Seçimden önce, İtalya'da Egemen
Bağış'la yaptıkları (eminim ki bir kakara-kukara sohbeti değildir)
"n'olacak memleketin hâli" muhabbetinin ardından, dün de ani bir
davetle cumburbaşbakanla 2,5 saatlik bir sohbet gerçekleşti. Baykal, engin
tecrübesiyle bu "demokrasiyi(!)" kurtarma operasyonlarını iyi bilir.
Öyle anlaşılıyor ki, yeni "alavere dalavere Deniz Bey nöbete" misyonu
gerçekleşiyor.
Sermayenin en püripak kalemi
Ertuğrul Özkök bile yıllardır sustuğu yuvasından başını çıkartıp
"helalleşme" ve "barışma"ya davet ettiğine göre, durum
gerçekten ciddi(!) demektir. Baksanıza, 2001 krizinin ve küresel sermayenin
kurtarıcısı, Kemal Derviş bile devrede, kanal kanal geziyor ne zamandır. E
zaten, "ana" sıfatını ne yazık ki yakıştıramadığım yılların ezeli
muhalefet partisinin bu seçimde en güçlü silahı "onlar yaparsa biz de
yaparız" dediği "MEGA" proje değil miydi?
Gün geçtikçe yavaş yavaş taşlar
yerine oturuyor. Bir an önce piyasaların "normal"ine dönmek için şu
anda yoğun bir çabayla ısıtılan bir "2/3 AKP + 1/3 CHP" koalisyon
hükümeti kapıda duruyor. Adı bile konmuş; "restorasyon hükümeti."
Eminim pek çok kişiye de oldukça sevimli görünüyor bu seçenek...
Ama illâ şeytanın avukatlığını
yapacağım ya, kırk çeşit soru takılıp duruyor aklıma...
"2/3 AKP + 1/3
CHP"li" bir koalisyon hükümeti kurulursa eğer;
+ Seçimden önce "AKP ve HDP
anlaştılar, onlara oy verenler vatan hainidir" diye kara çalan, her ahval
ve şerait altında devletin âli çıkarlarını kollayan(!), kadim sosyal(!)
demokrat(!)ların duygu hâlini çok merak ediyorum...
+ Böyle bir koalisyon
pazarlığının ilk ve kaçınılmaz maddesi "17-25 Aralık" davasını
unutmak, cumhurbaşkanı dokunulmazlığına dokunmamak olursa eğer, yargının
restorasyonu ne olacak?
+ Restorasyon sırasında kaçAK
Saray'ın boşaltılma ihtimali % kaç olabilir olsa olsa?
+ Gezi'nin çocuklarının katilleri
ve o katillere "emri ben verdim" diyenler bulunur ve yargılanır mı?
+ Eski mecliste CHP’li vekillerin
çıkmaması için merdivenlerden yuvarlanarak cansiperane mücadele ettikleri, “iç
güvenlik yasası” kaldırılır, gaz bombası ve toma ihaleleri iptal edilir mi?
+ 3.havaalanı adı altında süren
doğa ve su havzaları talanı biter mi? Nükleer santral projeleri durdurulur mu?
HES adı altında suların ticarileştirilme operasyonu biter mi?
+ Bu seçimde, tarihinin en “sol”
programı ve en demokratik yöntemiyle, adaylarını ön seçimle belirleyen CHP’nin,
sol-sosyalist gelenekten gelerek meclise giren vekilleri, bu adı “restorasyon”
olan sürece ne kadar destek verecekler ve sermayenin kalelerini tahkim eden
uygulamalara ne kadar tahammül edebilecekler?
Bu sorular çoğaltılabilir
elbette… 13 yılın restorasyonu değil bu ülkenin ihtiyacı. 35 yıldır aralıksız
süren bir tahribattan sonra bir devlet enkazı var önümüzde. Ama gayet iyi
biliyoruz ki, mesele “piyasaların istikrar ve selameti” ve “devletin âli
menfaatleri” olunca halka dair her şey teferruattır ve esamesi okunmaz…