11 Haziran 2015 Perşembe

7 Haziran 2015 Seçimlerinin ardından…

 Aylardır süren seçim havasının tozu dumanı kalktıkça, yine ve yeniden anlaşılıyor ki, "mevzubahis olan piyasaların istikrarı ve selametiyse gerisi teferruattır."

Yaşlanıyoruz anlaşıldı... Bir vakitler, daha gün gibi hatırladığım dünlerde, gelecek vaat eden, hükümetin en genç bakanı olarak parlatılan, seçim liginde sosyal demokratları yıllar boyunca hep en iyi ikincilik kürsüsüne başarıyla taşımış, devletin en âli çıkarlarının derin ve engin şövalyesi, istikrar ve sermayenin selameti adına yeniden görev başında.

Seçimden önce, İtalya'da Egemen Bağış'la yaptıkları (eminim ki bir kakara-kukara sohbeti değildir) "n'olacak memleketin hâli" muhabbetinin ardından, dün de ani bir davetle cumburbaşbakanla 2,5 saatlik bir sohbet gerçekleşti. Baykal, engin tecrübesiyle bu "demokrasiyi(!)" kurtarma operasyonlarını iyi bilir. Öyle anlaşılıyor ki, yeni "alavere dalavere Deniz Bey nöbete" misyonu gerçekleşiyor.

Sermayenin en püripak kalemi Ertuğrul Özkök bile yıllardır sustuğu yuvasından başını çıkartıp "helalleşme" ve "barışma"ya davet ettiğine göre, durum gerçekten ciddi(!) demektir. Baksanıza, 2001 krizinin ve küresel sermayenin kurtarıcısı, Kemal Derviş bile devrede, kanal kanal geziyor ne zamandır. E zaten, "ana" sıfatını ne yazık ki yakıştıramadığım yılların ezeli muhalefet partisinin bu seçimde en güçlü silahı "onlar yaparsa biz de yaparız" dediği "MEGA" proje değil miydi?

Gün geçtikçe yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor. Bir an önce piyasaların "normal"ine dönmek için şu anda yoğun bir çabayla ısıtılan bir "2/3 AKP + 1/3 CHP" koalisyon hükümeti kapıda duruyor. Adı bile konmuş; "restorasyon hükümeti." Eminim pek çok kişiye de oldukça sevimli görünüyor bu seçenek...

Ama illâ şeytanın avukatlığını yapacağım ya, kırk çeşit soru takılıp duruyor aklıma...

"2/3 AKP + 1/3 CHP"li" bir koalisyon hükümeti kurulursa eğer;

+ Seçimden önce "AKP ve HDP anlaştılar, onlara oy verenler vatan hainidir" diye kara çalan, her ahval ve şerait altında devletin âli çıkarlarını kollayan(!), kadim sosyal(!) demokrat(!)ların duygu hâlini çok merak ediyorum...

+ Böyle bir koalisyon pazarlığının ilk ve kaçınılmaz maddesi "17-25 Aralık" davasını unutmak, cumhurbaşkanı dokunulmazlığına dokunmamak olursa eğer, yargının restorasyonu ne olacak?

+ Restorasyon sırasında kaçAK Saray'ın boşaltılma ihtimali % kaç olabilir olsa olsa?

+ Gezi'nin çocuklarının katilleri ve o katillere "emri ben verdim" diyenler bulunur ve yargılanır mı?

+ Eski mecliste CHP’li vekillerin çıkmaması için merdivenlerden yuvarlanarak cansiperane mücadele ettikleri, “iç güvenlik yasası” kaldırılır, gaz bombası ve toma ihaleleri iptal edilir mi?

+ 3.havaalanı adı altında süren doğa ve su havzaları talanı biter mi? Nükleer santral projeleri durdurulur mu? HES adı altında suların ticarileştirilme operasyonu biter mi?

+ Bu seçimde, tarihinin en “sol” programı ve en demokratik yöntemiyle, adaylarını ön seçimle belirleyen CHP’nin, sol-sosyalist gelenekten gelerek meclise giren vekilleri, bu adı “restorasyon” olan sürece ne kadar destek verecekler ve sermayenin kalelerini tahkim eden uygulamalara ne kadar tahammül edebilecekler?

Bu sorular çoğaltılabilir elbette… 13 yılın restorasyonu değil bu ülkenin ihtiyacı. 35 yıldır aralıksız süren bir tahribattan sonra bir devlet enkazı var önümüzde. Ama gayet iyi biliyoruz ki, mesele “piyasaların istikrar ve selameti” ve “devletin âli menfaatleri” olunca halka dair her şey teferruattır ve esamesi okunmaz…



7 Haziran 2015 Pazar

7 Haziran 2015 seçimlerinin hemen ardından

İLK ANDA (7 Haziran geceyarısında)

- 1965, TİP, %3 oyla, 15 milletvekili (seçim sistemindeki milli bakiye sayesinde);

- 2015, HDP, %13 oyla, 79 (belki de 80) milletvekili (%10 seçim barajına rağmen);

Bir gecede yıkılan barajın taşları: 
- 12 Mart'ın işkencehaneleri ve darağacında 3 fidan,
- 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum 1979 katliamları,
- 12 Eylül zindanları, idamları, sürgünleri,
- 1984 Diyarbakır cezaevi ve sonrası,
- 90'lar onbinlerce ölücan, Sivas,
- Hrant'ın utancı, Gezi'nin çocukları, Roboski, Soma, Yırca...

50 yılda, nereden nereye?

VAMOS BIEN (İyi gidiyoruz);
ama artık FESTINA LENTE! (Yavaş yavaş acele etmeli)

...

ERTESİ GÜN (8 haziran sabahında)

Bu sabah yeni bir yaşama uyanırken ruh hâlim #SenTürkiyesinBüyükDüşün ve #BuDahaBaşlangıç hissiyatında. Bu duyguyu ve umudu en son 1977 seçimlerinde yaşamıştık, sonrasında hüsranı da. O zaman çocuk sayılırdık ama 40 yılda epey bir adam olmuşuzdur herhalde diye umuyorum. 

6 milyon kişi güvenmiş ve oy vermiş Türkiye'nin "Büyük İnsanlık" rüyasına ve bu barış rüyası artık iktidar dengelerini belirleyecek siyasi bir güç olmuş. Kolay değil, ardında elli yıldır nice canla ödenmiş bir bedelin yarattığı birikim var. Şimdi daha fazlası gerekiyor. Yıllardır sadaka balıkla açlığı bastırılan, AKP seçmenin tabanına balık tutmayı öğretmek gerekiyor. 

Bir sonraki seçimde, hem de erken seçimde, çok değil, 1 oya 2 oy eklemek AKP'yi yok etmek ve Büyük İnsanlığa iktidarın yolunu açmak demek. Bunun yolu da, seçim boyunca dayanışma ve desteğini "Büyük İnsanlık" bildirgesi ve ilkelerinden sakınmayan, Türkiye'nin elli yıllık ilerici-devrimci-demokrat-sosyalist geleneğinin, emek-insan-doğa üçlemesinin üzerinde, eşit yurttaşlık, çoğulcu, katılımcı, ekolojik ve demokratik bir siyasetin ortak hedeflerinde buluşmasından geçiyor. Yıkılan barajın her taşında elli yıllık bu birikimin teri ve izi var. Şimdi o taşlarla HERKES için yeni bir yaşamı kurma zamanı. O kadar da zor değil yani...

...ve tabii ki, her zamanki gibi, hâlâ CHP'li görünen ama "devletin bekâsı" uğruna, içindeki elitist ve ayrımcı nefret saikiyle gizli gizli AKP diktatörlüğünün eteklerine tutunmuş, şarjör tutucu, statükocu aklın dehşetinden sakınmak gerekiyor. 

Düşmanın tehlikelisi görünmeyendir...