11 Eylül 2021 Cumartesi

#11Eylül2001

İkiz kuleler faciasının üstünden tam tamına #20yıl geçmiş... Biz hâlâ, #KİM'in yap(TIR)dığını bilmiyoruz... O günden beri etrafımız kan gölü, her gün, hepimize daha fazla sıçrıyor o kan ne yazık ki!                                          

Ama çok iyi bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız şey şu ki; 20 yıldır süren bu savaştan (belki de tarih bu süreci 3. dünya ya da "3. paylaşım" savaşı olarak yazacak ileride) #KİMLER'in kazandığı: 20 yılda milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı sakat kaldı, milyonlarca yuva yok oldu... Katilin, katliamcının adını #terör koyduk ve hedef gözetmeden, sadece soyut bir kavrama, -kendimizce- lanetler okuyarak ruhumuzu avuttuk durduk yıllardır...

Peki #kimKAZANDI?

O katili uzakta aramamalı...

Geçen 20 yılda olup bitenler "KİMLERE" yaradıysa, "KİMLER" güçlerine güç kattıysa, iktidarlarını perçinlediyse, bizlerin yaşamlarını  biçimlendirip, özgürlüklerimizi elimizden alıp, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini kararttılarsa, evimizdeki lokmanın,  cebimizdeki kuruşun yarısını "KİMLER" yok ettiyse, insana, insanlığa ve yaşama dair her şeyi "KİMLER" talan ettiyse, onlardan başka kimseye yaramadı bu 20 yıllık alçak ve kahpe savaş!

...ve o katiller hep yanımızda yakınımızda... meşruiyetlerini de #BİZ'im rızamıza borçlular... Yani, bir anlamda da, suç ortaklığımıza...

Kabullenmesi zor ama... Öyle ne yazık ki!

Oysa #barış içinde, #birarada yaşamak iradesi sadece ve sadece #BİZ'im elimizde, hiç bir muktedirin değil...


14 Ağustos 2021 Cumartesi

KORKU TÜNELİ

Öyle bir korku tünelinden geçiyoruz ki, sonunda görünecek ışığı hayal bile edemiyoruz…

Son birkaç haftada arka arkaya yaşadığımız felaketler:

Ülkenin güney ve batısının akciğerleri yok oldu. Ormanla birlikte, sadece ağaçlar değil, onlarca can yok oldu. Sebepleri uzakta aramaya gerek yok, orman yangınları yaz aylarında bu Akdeniz kuşağının bir gerçeği. Tarih boyunca Temmuz-Ağustos aylarında hep geniş ormanlık alanlar yanmış ve yeniden yeşillenmiş. Bu bilinen gerçekliğe karşı yakın tarihte “yangını önleme”, “erken haber alma”, havadan ve karadan “hızlı müdahale” gibi afet ve risk yönetmenin en temel ilkelerini içeren önlemler sayesinde çok büyük kayıplara tanık olmazdık, ama bu yıl cumhuriyet tarihinin toplamı kadar ormanlık yaşam alanını, sayısız canlıyı katlettik…

Önce ülkenin doğusunda, Van’da, ve son olarak da Batı Karadeniz’de, akıl almaz bir sel felaketi yaşadık… Doğal afet mi? Katliam mı? Tartışılır… Kavramların içini doğru tanımlarla doldurabilirsek ne olduğunu anlayacağız… Bozkurt ilçesinin içinden geçen Ezine çayının 400 metrelik doğal taşkın yatağını 15 metreye indiren bir ıslahtan, doğadan çalınan, “arsa”ya dönüştürülen arazilerin üstüne “daha yeni” dikilen bol katlı apartmanların, taşkın etkisiyle şeker gibi eridiğine tanık olduk… Yıllardır her coğrafyada, her yerelde mücadelesi verilen, sadece “kâr” odaklı HES’lerin doğadan çaldıklarının bedelini yerel halktan kurbanlar ödüyor ne yazık ki… Son sel felaketinde katledilen canların gerçek sayısını hiç birimiz hayal bile etmek istemiyoruz…

Son bir buçuk yıldır resmi olarak ilân edilmiş pandemi boyunca, ölüm sayılarının gerçek değerini hiç birimiz bilemiyoruz… Kim gerçekten Covid-19 nedeniyle, kim onun tetiklediği diğer hastalıklar nedeniyle, kaç kişi pandemi nedeniyle tedavisinin ertelenmesi, zamanında tıbbî müdahaleye ulaşamaması nedeniyle, kaç kişi hatalı Covid-19 teşhisi sonucu, yanlış tedaviler nedeniyle hayatını kaybetti hepsi muamma bugün…

Her gün, yakın döneme ait yeni bir yolsuzluk, hırsızlık, kaçakçılık haberi patlıyor… Üstelik birbirine düşen faillerin ifşaat ve itiraflarıyla… Hepsinin de ucunun birleştiği nokta “kutsal”, “dokunulmaz” devlet katları… Bu kavgaların, köşe kapmaların, itişmelerin içinde kimlerin katledildiği, susturulduğu, “temiz”lendiği meçhul ne yazık ki?.. Kimsenin de derdi değil anlaşılan…

Artık olmadığında şaşırma noktasına geldiğimiz, kadın cinayetleri, ırkçı katliamlar, sığınmacı nefreti ve pogrom denemeleri, toplu trafik katliamları ve arka arkaya hep ölüm haberleri…

Kısaca, her birimiz, azar azar, teker teker değil, artık topluca ölüyoruz… Öldürülüyoruz…

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şiarıyla tarih boyunca kutsanan devlet yetmiyor bizi korumaya… Her birimiz, kendi hayat çekirdeği içinde, aile ve mahalle çapında, yaşama tutunmanın yollarını aramaya başladık… 

“Bizleri yaşatacak olan kendi kollarımızdır!”… Ona ne şüphe!.. 

Yönetenlerin gücü yönetilenleri yaşatmaya, yaşam hakkını korumaya yetemiyorsa, o güç sorgulanır… Bizi yaşatmaya yetmeyen gücün meşruluğu tartışılır… Yönetenler gücünü yalanlardan almak zorunda kalıyorlarsa, her olup bitene kader, kısmet, fıtrat dışında bir açıklamaları kalmadıysa, “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyerek, her felaketin ardından, sadece para toplayıp, para dağıtmak dışında, “bir daha olmaması için” hiçbir şey yapmıyorlarsa buna “yönetim” denemez… Artık o gücün meşruluğu kalmamıştır. Sadece ve sadece sessizliğin getirdiği toplu “rıza”dır tek dayanağı. Korkunun yarattığı “itirazsız”lıktır.

Peki ama nereye kadar?!. Daha hangi katliama kadar?!.

Hem yarayım hem de bıçak!
Tokat benim, yanak da!
Çark benim, çarka gerilmiş beden de!
Kurban benim, cellat da!

Kalbimin vampiriyim!
-Terk edilmiş büyüklerden biri,
Sonsuz gülmeye hükümlü
Artık gülümseyemeyenlerden biri!

Charles BAUDELAIRE
"L'HÉAUTONTIMOROUMÉNOS / KENDİ KENDİNİN CELLADI"




7 Temmuz 2021 Çarşamba

Etiksiz siyaset hâlleri üzerine...

Bir kaç gün önce, son dönemin siyaset gündeminin belirleyicisi mafyöz ifşaatların arasına, yıllarca CeHaPe zihniyetinin başını çeken Baykal ve avanesinin adı karıştı... Bunun üzerine, herkesin kağıttan kılıcı sosyal medyada, yıllar önce Zülfü Livaneli'nin, CeHaPe zihniyeti çukurundan kendini sıyırdığı dönemlerde yazdığı bir yazı fıldır fıldır dolaşmaya başladı... Bunun üzerine, yıllardır siyasetle ilgisini en aza indirmiş, kendi yuvasında sanatına devam eden sanatçıyla, İrfan Aktan'ın yaptığı bir röportaj düştü ortaya.

Öyle anlaşılıyor ki, gerek iktidar, gerekse muhalefet sayılan güruhun içinden fışkıran cerahatli ifşaatlar daha artarda düşecek önümüze. Söylenenleri ciddiye almak elbette ki keyfe keder; memleketin sağında da, solunda da, mevcut durumdan, statükodan memnun olan, nemalanan, pragmatist ve oportünist siyaset bugünü borçlu olduğumuz koşulları yaratan kahramanlara(!!!) dair her türlü ifşaatı ilk önce sosyal medya trollüğüyle salvolamaya çabalayacaktır, öyle de oluyor, bundan kimsenin kuşkusu yok... Olsun!..

Trollüğün solu sağı yok, evet... Siyaseti ilkeler, değerler üzerinden değil, kişilerin sicilleriyle tartışmanın da siyasetle bir ilgisi yok... Yazık ki, sol cenahtan gelince de, tıpkı iktidar cenahının içinden gelen mafya artıklarına yapılan trollemeler gibi, muhalefetmiş gibi görünen rejim bekçiliğine, yine yakınından yöresinden gelen ifşaatlar de, bu sefer "sol" kılıklı trollemelerle halı altına süpürülmeye çalışılıyor... 

Adam haklı!.. Geleceğe dair bir umudumuz varsa, o da 40 yaş altı gençlikte!.. Yeni siyasetin etiğini onlar yaratacaklar. Özellikle, son 40-50 yılın, solda da sağda da fark etmiyor, kısır, düşmanlık üreten, yıkıcı, bölücü, tekçi, kendi gibi düşünmeyen herkesi düşman belleyen, faydacı, fırsatçı, ne kendine ne de topluma zerre fayda üretmeyen, bencil, egosantrik, paranoyak önyargılarla yapılan siyaset anlayışını toprağa gömerek yeni bir siyasi etik üretecekler, bundan kuşkum yok... Gezi'de yaşanan dayanışma deneyimi bunun en güzel habercisi. 

Zülfü Livaneli, son röportajı sonrasında kendisine yönelik, trollemeleri (eleştiri falan değil) böyle yanıtlamış, savunmak zorunda kalmış kendini... 9. köyden zaten kovulmuş bir sanatçı o. Seven sever, sevmeyen sevmez. Siyaseten pek çok konuda kendisiyle aynı çizgide değilim, onu savunmak da bana düşmez, öyle bir derdim de yok, onun da buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum... Ama, mevcut iktidarıyla da, potansiyel iktidar adayı statükocu rejim içi muhalefetiyle de, ilkesiz ve değersiz siyaset anlayışına rıza gösteren kalın kafalı lider/parti tarafgirliğinden kurtulmadıkça, ne bu ülkeye, ne de bu ülke yurttaşlığına zerre huzur olmayacak, bundan eminim...

Uzunca ama izlemeye değer... Umarım, kendisi değil ama yorumları, düşünceleri tartışılabilir, zenginleştirilebilir; belki o zaman hepimize, hadi bizden geçtim ama, belki çocuklarımızın geleceğine azıcık da faydası olur... 

Belki...

Halk TV'de Zülfü Livaneli - 5 Temmuz 2021



İrfan Aktan'ın Zülfü Livaneli röportajı - Duvar, 3 Temmuz 2021