18 Haziran 2023 Pazar

14 Mayıs 2023 seçimlerinin ardından

14 Mayıs günü hepimiz dizildik ve bir poz verdik seçim sandıklarının önünde. Bir fotoğraf çektirdik ama hiç kimse beğenmedi çıkan fotoğrafı. Aslında acayip bir hayal kurmuştuk hep birlikte, birbirimizin hayallerini besleye besleye. Ama bir de baktık ki, başımızın üstündeki hayal balonu patlayıvermiş… ve bir anda aslında hiç yabancı olmadığımız bir gerçeklikle yüz yüze, birbirimizle de baş başa kalıvermişiz…

Ne ummuştuk acaba?.. Bu ülkeye ve rejime 100 yıldır hakim olan bir devlet iktidarının bir gecede pılısını pırtısını toplayıp gideceğini mi?

Ekte çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana yapılan genel seçim sonuçlarının bir kıyaslaması var. Siyasi partilerin oy oranlarını, genel kabul gören “sol”/”sağ” ayrımına göre kıyasladığımızda görünen manzarada 1950’den bu yana bir değişiklik yok. 1950 sonrasında ortaya çıkan partilerin de, gerçekte, cumhuriyetin kurucusu CHP’nin içinden çıktığını, hatta cumhuriyeti kuran kadroların da, son Osmanlı Meclisi’nden gelen mebus kadrolar olduğunu düşünürsek Türkiye siyasetini belirleyen temsiliyetin özünde de 100 küsur yıldır bir değişiklik olmadığını görebiliriz.

1950’den bu yana, gelişen toplumsal muhalefete zaman zaman darbe ve muhtıralarla ince ayarlar verilerek, hep sanki bir siyasi rekabet havası varmış gibi, sanki seçimlerle iktidarlar değişecekmiş gibi naif bir hayali birkaç kuşaktır bizim kafamıza kakmaya çalışan bir rejim var bu ülkede. Her defasında da, her seçim öncesinde bu hayal pişirilip pişirilip önümüze konuyor. Belirli aralıklarla, siyasi kadroların yüzü ve ismi değişse bile, sonunda hep ama hep kasa kazanıyor, devran dön(e)miyor. Kazanan yine ve tekrar o bilindik devlet iktidarı oluyor.

Son seçimde de, o büyük hayallerimize rağmen, değişen hiçbir şey olmadı… Yine olmadı…

1950’den bu yana, her seçimde görünen, %60-65 sağ / %35-40 sol oy dengesi yine bozulmadı. Acayip olansa, yine ve her seçimde olduğu gibi, sanki büyük bir fiyaskoymuş gibi, sanki hiç beklenmedik bir sonuçmuş gibi, sanki o pozu hep birlikte vermemişiz gibi, sanki 100 yıllık toplumsal gerçekliği değiştirmek için emek harcamışız gibi, sanki hepimizin beslendiği bu rejime, hepimizin uyumlandığı bu düzene direnmişiz gibi, bu acayip tüketim dünyasından vazgeçmek istiyormuşuz gibi, bize dokunmayan yılan bin yaşasın demekten vazgeçmişiz gibi, hep aynı ezberlerle davranıp farklı bir sonuç bekliyoruz. 

Elbette bu paradigma değişir ama seçimler ancak ve ancak bize değişeni gösterir. Seçimler başlangıç değil sonuçtur. Seçimle sonucu değiştiremeyiz ancak değişimin sonucunu görebiliriz. Hiçbir şey yapmadan, konfor alanlarımızdan çıkmadan, eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu yaratan koşullara direnmeden, birlikte, yan yana durmamak için kırk dereden su getirerek, kendine kurtarıcılık görevi vehmettiğimiz günah keçilerinin yerine, bir sonraki seçimde döveceğimiz yeni keçiler arayarak bu düzenin kendi kendine değişeceğini ummak safiyane bir aymazlık değilse nedir ki?.. Artık ya her birimiz elimizi taşın altına sokacağız ya da hep alıştığımız gibi, yeni hayaller kurup, her defasında da o hayallerin de suya düşmesinden mazoşist bir zevk alarak hayatımız devam edecek… 

Hadi bizler alıştık da, ya çocuklarımız, ya torunlarımız?..



6 Haziran 2023 Salı

Başımızdan bir seçim geçti: 14 Mayıs 2023

Başımızdan bir seçim geçti... Hepimizde yine bir hayal kırıklığı...

Ne olup bittiğine dair herkesin pek çok hissi var, herkesin bir yargısı var... Ama açık ve net matematik de gösteriyor ki, bir sürü cevabı belirsiz soru işareti var:

1- 2018'den 2023'e, iki genel seçim arasında, 5 yılda, Türkiye'nin nüfusu %4 artmış, hem de pandemi ve depreme rağmen...

2- Buna karşılık, aynı dönem içinde yurtiçi seçmen sayısı 2 kat (%7,8), yurtdışı seçmen sayısı 3 kat (%12,4), toplamdaki seçmen sayısı da tam 2 kat artmış...

Üstelik bu 5 yıl içinde bir pandemi ve bir deprem yaşandı. Biz pandemide kaç kişinin öldüğünü, pandemi sonrası ortaya çıkan etkiler sonucu kaç kişinin öldüğünü, depremde gerçekten kaç kişinin öldüğünü hâlâ bilmiyoruz. Resmi ve yetkili makamlar yıllardır ülkedeki ölüm istatistiklerini açıklamıyorlar... (Neden acaba❓) 


İlginç olan, nüfus artış oranıyla seçmen sayısındaki artış oranındaki 2 katlık oransal artışın karşılık geldiği seçmen sayısı yaklaşık 2,5 milyona denk geliyor ki, bu sayı hem 1.tur CB seçiminde RTE ile KK arasındaki farka (2.538.671 oy), hem de 2.turdaki farka (2.329.865) neredeyse eşit miktarlarda... (Ne tesadüf❓)

Seçim sırasında ve sonrasında, hepimiz "ıslak imzalı sandık tutanakları"nın peşine düştük, sonra da "sandıkları koruduk" diye avunduk... (Çok mu safız ne❓)

Nerden geliyor acaba bu değirmenin suyu❓ Anlaşılan o ki, bir iktidar değişikliği durumunda, "devlet" kontrol edemeyeceği bir CB'nının seçilmesine rıza göstermedi ve işini de şansa bırakmadı...

Peki ya bizim naif ve romantik hayallerimiz❓ Ne kadar safiyane bir hevese kapıldık, rejimin bir seçimle değişeceğini sandık... ya da adının önüne muhalefet sıfatını eklediğimiz rejimin askerlerine kandık. Oysa bu toprakların yakın ya da uzak tarihinde hiç bir rejim değişikliği seçimle olmamış ki‼ Ta Osmanlı'dan beri, seçimler hep değişen rejimin meşruiyetini sağlayan toplumsal rıza mekanizmalarından ibaret kalmış... 

Oysa, seçim öncesinde hapishanelere doldurulan siyasi tutsaklar, iktidar eliyle değiştirilen seçim kanunu, taraflı ve partili adalet ve içişleri bakanları, iktidar hizmetlisi olarak atanmış il ve ilçe seçim kurulları, tutarsız, kontrolsüz seçmen listeleri, resmi nüfus kayıtlarından düşmeyen ölüm rakamları, sayısı belli olmayan satılık vatandaşlık ve seçmen kayıtları, istatistik olarak açıklanması mümkün olmayan katılım oranı %95'in üzerinde onbinlerce seçim sandığı, kimi sandıklarda ne idüğü belirsiz %700'e varan katılım oranları varken bu seçimlerin ne demokratik ne de adil olduğunu iddia etmek, dolayısıyla da meşru olduğunu kabul etmek mümkün değil‼

Açıklıkla görünen o ki sergilenen seçim oyununun baş ve alt rol oyuncuları kendini iktidar ve muhalefet sanan siyasi partiler, zokayı yutan figüran ordusu da biz seçmenler oluyoruz. Peki ya yönetmen(ler)❓ Aslında o her devrin muhteris muktedirlerini de tanıyoruz ama alışkanlığımız olsa gerek, yine bilmemezlikten, görmemezlikten, duymamazlıktan geliyoruz...

Adil ve demokratik olmayan bir seçimin ne kazananı olabilir ne de kaybedeni. Ekteki tablolarda biri SAĞ, diğeri SOL oyların son 4 seçimdeki oransal ve sayısal kıyaslamalarını görmek mümkün:

Buna göre; eğer sayarsanız CHP de dahil olmak üzere HDP, TİP ve adına sol dediğimiz diğer partilerin hepsinin oyunu topladığımızda, SOL oylar, bir önceki 2018 seçimine göre yaklaşık %2,9 artmış ama 7 Haziran 2015 seçimlerinin %1,2 gerisinde kalmış... Kâr mıdır, zarar mıdır? tartışılır ama aslolan bu oran neden 12 Eylül'den bu yana %40 seviyesini göremiyor bir türlü❓

Esas cevabı aranması gereken soru bu olmalı‼

Aynı şekilde, tüm diğer SAĞ partilerin oy toplamlarına bakıldığında da, 7 Haziran 2015 seçimleri Türkiye'de sağın aldığı en düşük oy oranını gösteriyor... Anlaşılan o ki, 2015 seçimi GEZİ'nin yarattığı rüzgarın etkisiydi ama o rüzgar hem devlet, hem sağ iktidarlar, hem de kendini solda sayan muhalefet tarafından el birliğiyle sönümlenmiş görünüyor...

E o zaman❓ 
Ne yapıyoruz❓ 
Artık anladık mı acaba❓ 

Evet "seçim bir şeydir ama her şey değildir"‼ 

Bir şeyler değişecekse eğer bu değişim ve dönüşüm seçimle olmayacak, seçim dediğimiz şey bu değişim ve dönüşümün sonucunda olacak. İhtiyacımız olansa, gayet açık ve net, hiç zaman kaybetmeden, yine her zamanki gibi #AklınYoluOrtakVicdan