10 Kasım 2024 Pazar

Amerika Amerika Olsun Yeniden

 Donald Trump yeniden ABD Başkanı seçildi... İlk sözü de "We will make America great again" oldu. O sözün aslı, ABD'nin değerli ve önemli şairi Langston HUGHES'e ait. Şiirin ve Datça’nın Can Baba’sı da yıllar önce Türkçe söylemişti o müthiş şiiri.
Donald Trump yeniden ABD Başkanı seçildi. İlk sözü de "We will make America great again" oldu. Amerika'yı yeniden 'Büyük Amerika' yapacakmış... O cümlenin aslı, ABD'nin değerli ve önemli şairi Langston HUGHES'e ait. Şiirin ve Datça’nın Can Baba’sı da yıllar önce Türkçe söylemişti o müthiş şiiri.
Amerika Amerika Olsun Yeniden
 
Amerika Amerika olsun yeniden.
Döllensin yeniden o düş.
Hani öncü gelir ya düzlerden
Özgür bir yurt bulmak için yollara düşmüş…
(Amerika’nın görmedim Amerika olduğunu ben.)
 
Amerika düşlerin düş geldiği düş olsun.
O döllü döşlü sevgilerin civan ülkesi,
Ne kıral, ne tiran, sökmez olmuş o oyun,
Susa durduramazlar gayrı herkesi…
(Amerika’nın görmedim Amerikalığını hiç.)
 
Ey, öyle bir yurt olsun ki benim yurdum
Boğmasınlar vatan-millet çelenklerine erkinliği,
Ama hakkı hak, özü özgür olsun,
Aldığımız her solukta duyalım eşitliği.
(Eşitlik nedir bilmedim ömrümde,
Ne de özgürlük gördüm bu “hürler ülkesi”nde.)
 
Karanlıkta ne homurdanıyorsun ulan?
Kimsin sen, yıldızlara balçık sıvıy’can?
Ben yoksul beyaz, iteklenip kazıklanmış,
Ben zenciyim, sırtımda köleliğin kırbaç izleri,
Ben toprağından koğulmuş Kızılderili,
Ben boş bir umuda kapılanmış muhacir…
Nereye el attıysam, aynı kurt meseli,
İt ite, it kuyruğuna yesir…
Ben umut, ben hayat dolu delikanlı
Düşmüşüm bu kahrolası örümcek ağına:
Kâr, Kazanç, Haraç! Hücum komşunun toprağına!
Altına hücum! Hücum ekmeğine yoksulun!
Çalıştırıp adamı çökün gırtlağına!
Para vurun! Parti vurun! Adam vurun!
 
Ben rençperim, toprak elin toprağı,
Ben işçiyim, makineye kiralık,
Ben zenciyim, hepinizin uşağı,
Ben halkım, boynu bükük, bağrı yanık,
O güzelim düşe rağmen aç, hâlâ şamar oğlanı…
Ah, öncüler, ben buyum işte,
Adam olamamış bir yurttaşınız,
Dikiş tutturamamış hiçbir işte!
 
Ama o yalvaç düşü gören de bendim
O Eski Dünya’da, daha bendeyken kırala,
Ne gerçek, ne güçlü, ne dişli bir düş görmüşüm,
Yerin kulağında çınlıyor yiğitlemeleri…
Amerika’da Amerika diye bişey kaldıysa hâlâ,
Onun taşı, onun harcı, onun teri.
Bendim ya o erkeç denizleri aşan
“Yurdum” diyecek bir yurt bulmaya!
Bendim o sarp İrlanda kıyısından,
Leh düzü ve İngiliz çayırından açılıp
Ve özgürlüğe doğru yelken açıp
Bendim gelen buraya
Bu “hürler ülkesi”ni kurmak için…
 
Hür mü dedim?
Hür mü dedim Kim? Ben mi?
Ben mi hürüm? Bu işsiz yığınlar mı hür?
Gırev yaptığımızda kurşunlanan kardeşler,
Boğaz tokluğuna çalışanlar mı hür? …
Gördüğümüz bunca düşe,
Başardığımız bunca işe,
Okuduğumuz kitaplara,
Çağırdığımız türkülere,
Diktiğimiz ağaçlara,
Doğurduğumuz çocuklara,
Önerdiğimiz yasalara…
Ve Emeğe eski karşılık,
Bu işsiz milyonlar mı hür?
Yeninin ekmeği bir düş,
Yeni Dünya Kuyusu’na
Belki o da düşmüştür…
 
Amerika, ah, bi Amerika olsa yeniden!
Bulunup da bir türlü kurulamayan o ülke!
Ama kurulacak er geç
                                 -o özgür olduğu yer herkesin,
Fakirin, yani zencinin, Kızılderilinin,
Benim, yani Amerika’yı bulan sizlerin
Kanıyla, canıyla inancıyla,
Ocakta kürek, donda sapan ve yanan yüreğiyle
Yüzyıllar önce bulduğu,
Yüzyıllardır hayalini kurduğu…
Kuracağız o yurdu!
Bu yıkım, bu kıyım,
                                 -bu zalım gangster ecelinden,
Bu uğursuz, bu namussuz,
                                        -bu uzun ellilerin elinden
Biz ki Halkız, hakkımızı alalım!
Bu dağları, nehirleri, fabrikaları
Kurtaralım bu uçsuz bucaksız ovayı!
Bu yemyeşil, bu cânım topraklar üstünde
Kuralım yeniden AMERİKA’yı!
                         Yazan: Langston HUGHES, Türkçe söyleyen: CAN YÜCEL
Böyle anlatıyor Langston Hughes doğduğu ve yaşadığı toprakları, demokrasi(!) ve özgürlük(!) cenneti Amerika Birleşik Devletleri’ni. Can Yücel, 1957 yılında yayınlanan ve “Türkçe söylediği”, “HER BOYDAN – Dünya Şiirinden Seçmeler” adlı kitabında şu sözlerle anlatıyor “Harlem Rönesans”ının öncüsü olarak bilinen eşitlik ve özgürlüğün ozanını:
Langston HUGHES (1902-1967): Amerika’nın Missouri eyaletinde doğdu. Gezginci. Her türlü boyaya boyandı. Asıl boyası siyah tabii, zenci çünkü kendisi. Avrupa’da da bulundu. Zenci ilâhilerinin canhıraşlığıyla Sandburg ve Whitman gibi ak tenli Amerikan şairlerinin kalıplarını kaynaştırarak özgün bir şiir çıkışı yarattı.



 

Sahi.. Neydi 'Cumhuriyet' ve 'Demokrasi'?

Yakın zamanda cumhuriyetin 101. yıldönümünü kutladık. Üzerinden koca bir yüzyıl geçti ama hâlâ isteyen istediği, işine geldiği anlamı yüklüyor “cumhuriyet” sözcüğüne. Ne olduğunu ve neye yaradığını bir türlü idrak edemediğimiz bir de “demokrasi” kavramı var ki, her evde o evin ihtiyacı kadar var olmakta.


Cumhuriyet, 2500 yıllık, antik Roma'dan kalma bir kavram. "Res publica"dan geliyor kökeni. "Kamusal olan" anlamında, yani "halka ait olan".

Demokrasi; o da yine antik Yunan'dan kalma, "halk" anlamındaki δῆμος (dêmos) ile "egemen" anlamındaki κράτης (krátēs) sözcüklerinin birleşimiyle oluşan "dēmokrateía" sözcüğünden türemiş, yani "halkın egemenliği" anlamına geliyor.

Her ikisi de bugün genellikle anlamları birbirine karıştırılan, ama 2,5 bin yıldır, yönetenlerin yönetme becerisini yönetilenlerin rızasından aldığı yönetim biçimleri. Yönetenler kim peki? Elbette her devrin egemenleri. Bugün de öyle...

Yönetilenler yaşamlarını sürdürebilmek için yaşadıkları coğrafyanın zenginliğine sahip olanların egemenliğine itaat etmek zorunda kaldığında, hiç değilse yönetenlerini seçmeye razı olunca daha az acı çekiyorlar hâliyle, hatta mutlu bile olabiliyorlar zaman zaman, o zenginlikten biraz daha fazla pay alabildiklerinde.

Demokrasi seçimden ibaret midir?

Ama bugünün dünyasında öyle bir eşitsizlik egemen ki, dünyada var olan zenginliğin neredeyse %80'i, nüfusun sadece %10'una ait, kalan %20'lik varlığı ise dünya nüfusunun %90'ı paylaşmak zorunda.

Peki bu koşullar altında, cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının dünya halklarının %10'luk kısmına mı, %90'lık kısmına mı ait olduğunu söyleyebiliriz acaba?

Adı ve başındaki sıfatı ne olursa olsun, temsiliyete dayalı bütün yönetim biçimleri, yönetilenlerin daha iyi yöneticileri seçermiş gibi yaparak, devamına rıza gösterdikleri bu azınlık hegemonyasını yeniden üreterek varlıklarını sürdürebilmiş binlerce yıldır.

Dünya nimetlerinin bunca eşitsiz, haksız ve adaletsiz paylaşımı var oldukça yönetenler yönetilenleri yönetmekten vazgeçer mı hiç? Peki bu yönetimlerin "halk adına", "halk için" ya da "halkın egemenliği" olduğunu söylemek mümkün mü?

Bugün, tarihin hiçbir zamanında görülmemiş bir hızla içinden geçtiğimiz dijitalleşme cağında yaşıyoruz. Çocuklarımız daha okuma yazma bile öğrenmeden önce, yaşıtlarıyla, yakınlarıyla dijital ortamda iletişim kurabiliyorlar. Dünyanın en ücra alanlarında bile olup biten her şey, anında gözümüzün önünde artık. Oysa, çok değil, daha 50 yıl önce yanı başımızda olup bitenlerden bile bizi yönetenlerin denetimindeki, hatta tekelindeki gazetelerden, günler sonra ve onların istediği kadar bilgimiz olabiliyordu. Peki, bizlerin 50'lı yaşlarda karşılaştığımız bilgi ve iletişim teknolojisini daha küçücük yaşta, bunca başarıyla kullanabilen çocukların neslini, 50 yıl sonra hâlâ o temsiliyet biçimleriyle yönetmek mümkün mü? Kendi hayatlarına, nereye gideceklerine, nasıl giyineceklerine, hangi mesleği seçeceklerine, nasıl yaşayacaklarına kendi etkileşim alanları içinde kendi kendine karar veren ve özgürlük alanlarına karışan her otoriteyi "sana ne!" diye durduran bir gençliğin hangi temsiliyetçi yönetim biçimine rıza göstereceğini umuyoruz ki?

Üstünden 11 yıl geçen Gezi Direnişi sırasında milyonlarca genç başlarındaki otoriteye "sana ne!" diye haykırmıştı. O gün bugündür aynı otorite yönetme becerisini kaybetti. Ne yapsa ne etse de Gezi'de olağanüstü bir dayanışmayı, imeceyi, gerçek adaleti deneyimlemiş genç bir kuşağın rızasını alamıyor. Görünen o ki, alamayacak da, çünkü o günden beri hiçbir şey eskisi gibi olmadı, olmayacak da.

https://dayanisma-datca.org/sahi-neydi-cumhuriyet-ve-demokrasi/



4 Kasım 2024 Pazartesi

Bana Masal Anlatma

 Bizim Kumpanya’dan yeni oyun: Bana Masal Anlatma

Altı tanıdık kadın… Bugün, bu ülkede, aynı evde, bir arada nasıl yaşarlardı? Ne yer ne içerler, neyle geçinirlerdi? Evleri aynı zamanda işyerleri olunca kolay yürür mü işler? Eh, "dışardan bakılınca bu işler kolay zannediliyor ama içine girince anlaşılıyor ne kadar zor olduğu" diyerek Datça'da, sahneden sesleniyorlar bize...

Kahramanlarımız bir gün hem evsiz hem de işsiz kalıverirler. Biz de yavaş yavaş her birinin dramatik öyküleriyle yüzleşiveririz: birinin "kocası kibar adammış, hiç el kaldırmamış ona", diğerinin babası "eğer saçlarını okşasaydı o koca kıllı elleriyle belki severmiş onu da", ötekinin se "hayatı değişmiş ama Ahmet hiç evlenmemiş onunla çünkü bir insan aynı anda iki kişiyle evli olamazmış" diyerek yüzümüze çarpıveriyor hayatın gerçekleri. Tam da "kapitalizmin dayattığı erkek egemen toplumun pragmatik yaklaşımlarına karşı olmakla birlikte, iyi yaşam hakkını hatırlayıp, bunun yolunun da biraz para kazanmaktan geçtiğini" fark ettiklerindeyse "kadın kadının yurdu olursa dünyanın daha yaşanılası bir yer olacağını" hatırlayıveriyorlar...


Datça'nın tiyatrosu "Bizim Kumpanya" geçen yıl başladıkları "her ay bir oyun"la, Datça'yı Datçalılara yansılamaya, bu yıl da "Bana Masal Anlatma" adlı 2 perdelik oyunla devam ediyor. Yeni oyunu Gökçeçiçek Özülkü yazdı ve yönetiyor. Sahnedeki kahramanlarıysa Aslıhan Bostancı Akyol, Birgül Öztürk, Birsen Işık, Gamze Akgün İpekel, Gökçeçiçek Özülkü ve Gülay İlyasoğlu yaşatıyorlar. Oyunun danslarını ... yönetti. Ses ve ışık masasındaysa yine Can Anar var. Merve Ercegil'in fotoğrafıyla, afiş tasarımını yapan Güneş Savut aynı zamanda oyunda reji asistanlığı görevini üstlenirken, sahne amirliğini Yeşim Aksu yürütüyor. Oyundaki dans da deneyimli dansçı ve koreograf Didem Ertan’ın desteğiyle sahneye kondu. Oldukça kalabalık bir kadroyla Datça'da iz bırakacak bir oyun çıkıyor.

Bizim Kumpanya, "Bana Masal Anlatma" ile perdelerini 7 Kasım, perşembe akşamı saat 20:00'de, Bülent Ecevit Kültür Merkezi'nde açıyor. Oyunun biletleri yine günler öncesinden tükendi bile. Datça'nın tiyatrosu Aralık ayı boyunca Muğla'nın farklı ilçelerinde turnede olacak. Ocak ayındaysa, ilk oyunu kaçıranlar için yeniden Datça'da olmayı planlıyorlar.


NOT: Bu yazı, 5 Kasım 2024 tarihinde, DAYANIŞMA-DATÇA web sitesinde yayınlandı.