(Bu yazı, GEZİ destanı sonrasında oluşan park forumlarından biri olan, Yoğurtçu parkı forumunda gelişen ayrıştırıcı polemikler hakkında, 'Diren Kadıköy' sayfasında yayınlanmak üzere yazılmıştır.)
Kadıköy’ün Değerli Gezi’ci Dostlarına
Son günlerde Yoğurtçu forumunda ve ‘Diren Kadıköy’ sayfasında gelişen yararsız polemiklerle ilgili benim de birkaç kelamım olacak :
Gerek bu sayfada, gerek Gezi direnişi boyunca Taksim’de özveriyle, gecesini gündüzüne katan, gerekse de park forumlarına katılan tüm dostlar arasında siyasi parti ya da örgütlere, sivil toplum kuruluşlarına, odalara, sendikalara, derneklere, hayır kurumlarına üye pek çok dostumuz var. Her birinin o örgütlülükler içinde özverili çabalarına da, insanlık için, toplum için değerli bir şeyler kattıkları sürece saygım sonsuz; aynı şekilde, şu ya da bu nedenle, ama mutlaka da kendilerince de haklı nedenlerle, herhangi bir örgütlülük içinde olmadan, sadece kendileri olarak bu dayanışmanın içinde olan tüm dostlara da ‘birey’ olarak varlıkları için, Gezi destanına ve sonrasında ki park forumlarına kattıkları her şey için de sonsuz teşekkür etmek zorundayız…
Aidiyet hissi güzeldir, insanı yalnız olmaktan kurtarır. Bizim gibi düşünen, yaşayan dostlarla ortak bir gruba dahil olmak, küçüklüğümüzden beri hep aradığımız, bizi tamamlayacağını düşündüğümüz doğal bir ihtiyaçtır. Ancak her aidiyet aynı zamanda bir ayrışmayı da getirir, hepimizi diğerlerinden ötekileştirir ve farklılaştırır. Ait olduğumuz grupların bayrak ya da flamaları da ayrışmanın, farklılaşmanın, farklı olduğunu belirtmenin sembolleri değil midir?

Bugün gelinen görece sükunet aşamasında, birilerinin sotada yatıp, varolan aidiyetleri kurcalayarak ayrımcılık diliyle bu dayanışmayı parçalamak eğilimi, direnişi zayıflatıp sonlandırmak için çok akıllıca(!) görünüyor. Polis şiddetinin, medya manipülasyonlarının, internet dezenformasyonunun yapamadığını bu yöntem pekâlâ sağlayabilir. Bunu becermek için de bayrakları, kahramanlıkları, dokunulmaz sembolleri öne çıkartıp, “öteki”lerin hassas olduğu yaraları kaşımaktan daha iyi bir yol var mı?
İktidarın Taksim’e müdahale gerekçesi meydandaki “bez parçaları(!)”nı temizlemekti; çünkü ancak bu gerekçeyle kendi şiddetini kamuoyunda, halkın gözünde meşrulaştırabildiğini biliyordu, kendince, çok da güzel kullandı bunu. Gezi destanının eski kafalarda yarattığı en güzel etki, bence bildiklerimizin, bellediklerimizin, ezberlerimizin bozulması oldu. Ayrımcılıktan ve ötekileştirmekten uzak durmayı, insanı insan olarak sevmeyi, farklı olan(lar)la yanyana durabilmeyi becerebildikçe, nefretin değil, sevginin diliyle konuşmaya, dinlemeye tahammül etmeye ve birbirimizden öğrenmeye başladık. Bugüne kadar ‘politika’ diye bellediklerimizin aslında kahramanlar ve kahramanlıklar üzerinden yapılan ‘hamaset’ olduğunu, gerçekte ‘siyaset’ kavramının anlamının hayatın ta kendisi olduğunu anlamaya başladık. Bizim gibi eski kafalıların, ‘apolitik’ diye beğenmediğimiz, tukaka ettiğimiz gençliğin nasıl hayata sahip çıktığını ve kendi gelecekleri için nasıl direndiklerini ve nasıl kazandıklarını görüyoruz, yaşıyoruz.
Bence, Gezi destanından doğru dersleri çıkartamayan, hâlâ eskiden belledikleriyle aynı derede defalarca yıkanmaya çalışanlar, aidiyetleri ne olursa olsun, bu ülkenin geleceğinde varolamayacaklar. Bunu anlayabilmek için bir süre ezberlerimizi unutup, bildiklerimizi başkalarına illâ ki belletmek yerine, azıcık sükunetle farklılıkları dinlemeyi becermek yeterli, kanımca…
CAN ÇINAR – 5 Temmuz 2013
![]() |
GEZİ Parkından - 5 Haziran 2013 |
YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK
(Çağdaş Türkü)
Yağmura susamış sabahlarda çoğalır,
Törenlerde dikilirdik burçlarınıza
Türküler söylerdik hep aynı telden,
Hep aynı sesten, aynı yürekten
O sevda ki bizde bir murattır,
Yılgınlığa karşı direnci söyler
Hep aşkla temizler yüreklerimizi,
Dudaklarımızda kirlenmez türküler
Ey aç bebelerin, dirençli çocukları
Ey bir sesin yankısında kalanlar
Ey terini toprağa katan ustalar
Ey bağrımıza bastığımız deli sevda
Siz ki anlardınız o aşkın dilinden
Uzakta olsa bir umut adına
Siz ki bilirdiniz coşkuyla sevmesini
Gelecek uğruna ölürcesine
Kızgın bir demiri dövercesine
Ve tarihin en güzel yapraklarını
Güneşin parmağıyla çevirircesine
Siz bilirdiniz sevmesini
Zora direnirken yüreklerde söylenen,
O büyülü şarkılar sustu bilinsin
Ve hatta demiri çürüten bilekler,
Mühürlendi gün ve güneş denilsin
Siz de bilirsiniz o kır çiçeklerini,
Özgürlük renginde sevgiyle açarlar
Hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın,
Düştükleri yerde yeniden çoğalırlar
Sabrın çiçeklerini açtığı yerden,
Asla kapanmaz yaşanan defter
Çünkü tarihin en güzel yerinde,
Son sözü hep direnenler söyler
Söz: Adnan Yücel
Beste: Eftal Küçük
Sevgili Çınar, yüreğine, kalemine sağlık... Nicedir hissettiklerimi, düşündüklerimi çok güzel yazmışsın... Bütün mesele; Öz'ün amacına sahip çıkmak...
YanıtlaSilSevgiyle kal, daha çok yaz....
Yazının içeriğine Nihat Behram'ın bir şiirinin son dizesini de burada paylaşmadan edemeyeceğim:
YanıtlaSilNe devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz.
ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz,
bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden;
şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk,
nicesi el sıkışların sahtekar çıkmış.
- Bizi eşkiyalar soymamış abi
muhabbet yıkmış..
(YİNE DE GÜLÜMSEYEREK adlı şiirinden)
- Bizi eşkiyalar soymamış abi
YanıtlaSilmuhabbet yıkmış...
Bu dize "cuk" oturdu yazıya... Teşekkürler...