5 Temmuz 2013 Cuma

AİDİYET ve AYRIŞ(tır)MA sorunsalı...

(Bu yazı, GEZİ destanı sonrasında oluşan park forumlarından biri olan, Yoğurtçu parkı forumunda gelişen ayrıştırıcı polemikler hakkında, 'Diren Kadıköy' sayfasında yayınlanmak üzere yazılmıştır.)

Kadıköy’ün Değerli Gezi’ci Dostlarına

Son günlerde Yoğurtçu forumunda ve ‘Diren Kadıköy’ sayfasında gelişen yararsız polemiklerle ilgili benim de birkaç kelamım olacak :

Gerek bu sayfada, gerek Gezi direnişi boyunca Taksim’de özveriyle, gecesini gündüzüne katan, gerekse de park forumlarına katılan tüm dostlar arasında siyasi parti ya da örgütlere, sivil toplum kuruluşlarına, odalara, sendikalara, derneklere, hayır kurumlarına üye pek çok dostumuz var. Her birinin o örgütlülükler içinde özverili çabalarına da, insanlık için, toplum için değerli bir şeyler kattıkları sürece saygım sonsuz; aynı şekilde, şu ya da bu nedenle, ama mutlaka da kendilerince de haklı nedenlerle, herhangi bir örgütlülük içinde olmadan, sadece kendileri olarak bu dayanışmanın içinde olan  tüm dostlara da ‘birey’ olarak varlıkları için, Gezi destanına ve sonrasında ki park forumlarına kattıkları her şey için de sonsuz teşekkür etmek zorundayız…

Aidiyet hissi güzeldir, insanı yalnız olmaktan kurtarır. Bizim gibi düşünen, yaşayan dostlarla ortak bir gruba dahil olmak, küçüklüğümüzden beri hep aradığımız, bizi tamamlayacağını düşündüğümüz doğal bir ihtiyaçtır. Ancak her aidiyet aynı zamanda bir ayrışmayı da getirir, hepimizi diğerlerinden ötekileştirir ve farklılaştırır. Ait olduğumuz grupların bayrak ya da flamaları da ayrışmanın, farklılaşmanın, farklı olduğunu belirtmenin sembolleri değil midir?  

31 Mayıs gecesinden bu yana, önce İstanbul’un dört bir yanından başlayan, sonra da ülkenin dört bir yanına yayılan direnişin aidiyetini tartışmaya bile gerek olduğunu sanmıyorum. Taksim Dayanışması’nın inisyatifi altında bir araya gelen, birbirinden çok farklı örgütlülükler, gene birbirlerine tutunarak sadece Türkiye tarihinde değil, dünya tarihinde bile az rastlanır bir destan yarattılar. Bu güne kadar hiçbir ‘aidiyet’ bunu “tek başına” sahiplen(e)medi. Bu müthiş destanın sahipleri bir araya gelebilmeyi başaran, hiç kimseyi ötekileştirmeyen, sadece insani değerlerle yola çıkarak iktidar baskısı ve şiddetine canı pahasına karşı duran örgütlü ya da örgütsüz herkesti(r). Hepimizi, bütün farklılıklarımıza ve aidiyetlerimize rağmen biraraya getiren ortak öfkemiz, birlikte mücadeleyi sağlayan da doğduğumuz günden bugüne kadar öğrendiğimiz insani erdemlerimize, değerlerimize sahip çıkma ve geleceğimizi karanlıktan kurtarma kararlılığımız oldu; hem de bütün ayrılıklarımıza rağmen ayrımcılıktan uzak durarak…

Bugün gelinen görece sükunet aşamasında, birilerinin sotada yatıp, varolan aidiyetleri kurcalayarak ayrımcılık diliyle bu dayanışmayı parçalamak eğilimi, direnişi zayıflatıp sonlandırmak için çok akıllıca(!) görünüyor. Polis şiddetinin, medya manipülasyonlarının, internet dezenformasyonunun yapamadığını bu yöntem pekâlâ sağlayabilir. Bunu becermek için de bayrakları, kahramanlıkları, dokunulmaz sembolleri öne çıkartıp, “öteki”lerin hassas olduğu yaraları kaşımaktan daha iyi bir yol var mı? 

İktidarın Taksim’e müdahale gerekçesi meydandaki “bez parçaları(!)”nı temizlemekti; çünkü ancak bu gerekçeyle kendi şiddetini kamuoyunda, halkın gözünde meşrulaştırabildiğini biliyordu, kendince, çok da güzel kullandı bunu. Gezi destanının eski kafalarda yarattığı en güzel etki, bence bildiklerimizin, bellediklerimizin, ezberlerimizin bozulması oldu. Ayrımcılıktan ve ötekileştirmekten uzak durmayı, insanı insan olarak sevmeyi, farklı olan(lar)la yanyana durabilmeyi becerebildikçe, nefretin değil, sevginin diliyle konuşmaya, dinlemeye tahammül etmeye ve birbirimizden öğrenmeye başladık. Bugüne kadar ‘politika’ diye bellediklerimizin aslında kahramanlar ve kahramanlıklar üzerinden yapılan ‘hamaset’ olduğunu, gerçekte ‘siyaset’ kavramının anlamının hayatın ta kendisi olduğunu anlamaya başladık. Bizim gibi eski kafalıların, ‘apolitik’ diye beğenmediğimiz, tukaka ettiğimiz gençliğin nasıl hayata sahip çıktığını ve kendi gelecekleri için nasıl direndiklerini ve nasıl kazandıklarını görüyoruz, yaşıyoruz. 

Bence, Gezi destanından doğru dersleri çıkartamayan, hâlâ eskiden belledikleriyle aynı derede defalarca yıkanmaya çalışanlar, aidiyetleri ne olursa olsun, bu ülkenin geleceğinde varolamayacaklar. Bunu anlayabilmek için bir süre ezberlerimizi unutup, bildiklerimizi başkalarına illâ ki belletmek yerine, azıcık sükunetle farklılıkları dinlemeyi becermek yeterli, kanımca…  


CAN ÇINAR – 5 Temmuz 2013

GEZİ Parkından - 5 Haziran 2013





YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK 

(Çağdaş Türkü)



Yağmura susamış sabahlarda çoğalır, 

Törenlerde dikilirdik burçlarınıza 
Türküler söylerdik hep aynı telden, 
Hep aynı sesten, aynı yürekten 

O sevda ki bizde bir murattır, 
Yılgınlığa karşı direnci söyler 
Hep aşkla temizler yüreklerimizi, 
Dudaklarımızda kirlenmez türküler 

Ey aç bebelerin, dirençli çocukları 
Ey bir sesin yankısında kalanlar 
Ey terini toprağa katan ustalar 
Ey bağrımıza bastığımız deli sevda 

Siz ki anlardınız o aşkın dilinden 
Uzakta olsa bir umut adına 
Siz ki bilirdiniz coşkuyla sevmesini 
Gelecek uğruna ölürcesine 

Kızgın bir demiri dövercesine 
Ve tarihin en güzel yapraklarını 
Güneşin parmağıyla çevirircesine 
Siz bilirdiniz sevmesini 

Zora direnirken yüreklerde söylenen, 
O büyülü şarkılar sustu bilinsin 
Ve hatta demiri çürüten bilekler, 
Mühürlendi gün ve güneş denilsin 

Siz de bilirsiniz o kır çiçeklerini, 
Özgürlük renginde sevgiyle açarlar 
Hangi rüzgar dağıtırsa dağıtsın, 
Düştükleri yerde yeniden çoğalırlar 

Sabrın çiçeklerini açtığı yerden, 
Asla kapanmaz yaşanan defter 

Çünkü tarihin en güzel yerinde, 
Son sözü hep direnenler söyler 


Söz: Adnan Yücel 
Beste: Eftal Küçük



3 yorum:

  1. Sevgili Çınar, yüreğine, kalemine sağlık... Nicedir hissettiklerimi, düşündüklerimi çok güzel yazmışsın... Bütün mesele; Öz'ün amacına sahip çıkmak...
    Sevgiyle kal, daha çok yaz....

    YanıtlaSil
  2. Yazının içeriğine Nihat Behram'ın bir şiirinin son dizesini de burada paylaşmadan edemeyeceğim:
    Ne devlerle dalaşmış kanımızı göstermeden silmişiz.
    ne kudurgan günlerde elimizi dost eline titremeden vermişiz,
    bir ömür seğirtmişiz bir nefes beklemeden;
    şimdi nice anışların dudağı üşüyen bir çocuk kadar uçuk,
    nicesi el sıkışların sahtekar çıkmış.
    - Bizi eşkiyalar soymamış abi
    muhabbet yıkmış..

    (YİNE DE GÜLÜMSEYEREK adlı şiirinden)

    YanıtlaSil
  3. - Bizi eşkiyalar soymamış abi
    muhabbet yıkmış...
    Bu dize "cuk" oturdu yazıya... Teşekkürler...

    YanıtlaSil