2 Temmuz 2003 Çarşamba

“Bizim” Uğur

Yaşam kısa ve acımasız ne yazık ki... Yıllarınızı bir arada geçirdiğiniz, aynı mekanlarda, aynı tatlarla, aynı heyecanlarla büyüdüğünüz yol arkadaşınızı, can yoldaşınızı yitirmenin acısını tanımlamak mümkün değil. Yüreğinize taş basmak yetmiyor, içiniz kan ağlıyor, kurtulamıyorsunuz o acıdan. Dolu dolu yaşanmış, kısa ama kocaman bir ömür bir anda sonlanıveriyor... Bugüne dek paylaşabildikleriniz, paylaşamadıklarınızın üzüntüsünü gidermeye yetmiyor.

Daha yeni yetme bir çocukken, hayatı keşfetmeye birlikte başlamıştık. Ortaokul yıllarında, önce kitaplarla başladı keşif yolculuğu. Yazılanlar yetmedi insanı ve doğayı keşfetmeye. O, kimsenin bilmediği insanları, mekanları bizlerle paylaşmayı kendine görev edindi. Hem de hiç kimseden, kendisi için hiç bir şey beklemeden.

Hep zoru seçti. Emek harcamadan kolay kazanılan başarıların peşine düşmedi. Spor yaparken, başkalarıyla değil, kendisiyle yarıştı. Kürek çekerken, on bin metre koşarken, otomobille bile göze alamadığımız yolları pedal çevirerek aşarken, metrelerce derine dalarken, dağların zirvelerine ulaşırken salt heyecan duymak bencilliğine kapılmadı asla...  İnsanın, dünyayı değiştirme kavgasında önce bilincin, sonra da kendi vücudu ve doğayla uyumun vazgeçilmez  koşul olduğunu biliyordu. Hep bilime inandı, yüreğinde ki heyecanı aklının ve bilimin sesiyle ussallaştırarak paylaştı.


Öğrenciyken bile her deneyimini, her bilgi kırıntısını zevkle paylaştı. Kuru bir mühendislik eğitimiyle yetinmedi,  zorlu bir öğretimin içine sanatı da kattı. Tiyatro sahnesinde komedi oynarken hepimizi şaşırttı. “Ciddi ve sert” görüntünün ardında ki “insan” Uğur’u gösterdi bizlere. Caz ve türküyü bir arada dinlemenin tadını öğretti. Sanatsız insan olunamayacağını gösterdi. İnsanı ve toplumu daha iyi anlamak için iktisat okudu. Bilgi ve deneyimlerini aktarabilmek için öğretim görevlisi oldu. Her zaman öğrencileri vardı.

Montaigne’in “gençlik bilebilseydi, yaşlılık yapabilseydi” deyişini birlikte öğrenmiştik. O, gençken bilebilmeyi, yaşlıyken yapabilmeyi istedi hep. Şair Hasan Hüseyin’in “nehirler aka aka” şiirinde ki dizeler yaşamı değiştirme kavgasında yolunu ışıttı:

“Duracaksın, dolacaksın, kemireceksin, oyacaksın, dolaşacaksın, atlayacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler...

...

gitmek

                nehirlerle yanyana

gitmek

                nehirler gibi zor

                nehirler gibi çetin

                nehirler gibi umutlu

gitmek

                nehirlerden de öteye

                oraya

                               taa oraya

                                               o büyük kurtuluşa”

Kısacık bir yaşama onca işi sığdırabilmek herkesin harcı değil. Ancak, “Bizim Uğur” gibi değişmeyi, insana emek harcayarak, değiştirerek değişmeyi göze alabilenler başarabilir bunu.  Zirveler ona her zaman yakıştı, ama hep “Bizim Uğur” oldu. Ondan öğreneceklerimiz vardı daha, öğrencileri olacaktı, insana emek vermeyi öğreneceklerdi, doğayla barışmayı, kendimizle yarışmayı, “zor”a gülümsemeyi, yenilsek de vazgeçmemeyi, yanlışla kavgayı, kararlılığı, doğruyu bulmak için hayatı eşelemeyi öğrenecektik birlikte, ama bizi yarım bıraktı, yalnız bıraktı.

“Bizim Uğur”u tanımanın, onunla paylaşmanın gururunu bıraktı.

Yolu açık olsun, uğurlar olsun !


1 yorum: