Saat 24:00'e doğru, görünen(!) açılmış sandık oranının %99'u geçtiği bir zaman diliminde, gayet gayrı-rasyonel bir seçim matematiğine tanıklık ederken, bu oran ve vekil sayılarının önümüzdeki, yaklaşık 2 hafta içinde, gelecek itirazlar ve kesinleşmeler sonrasında değişeceğinden emin olmakla birlikte, kıssadan çıkartılacak, açık-net-kesin hisseler var:
Sayısal sonuç ne olursa olsun; görünen odur ki;
1- Saray'ın AKePe'si kendi deyimiyle, "7 Haziran'da
yaptığı hataları" yapmamış, hatta bu hataların analizini çok profesyonelce
ve pragmatistçe yaparak, kendini bir önceki, (Gezi'den önceki) 2011
seçimlerinde yakaladığı, "2 kişiden 1'i bendendir" konumuna geri
getirmiş görünüyor;
- "Çözüm" kamuflajıyla yıllarca oyaladığı ve
kendinden uzaklaştırdığı kürt oylarını, sopanın en ağırını, ölümü göstere
göstere sıtmaya razı ederek geri alabilmiştir; 7 Haziran'da kaybettiği,
özellikle İstanbul ve metropollerdeki orta sınıf ve üstü "kürt"
oylarını geri kazanmış görünüyor;
- "Başkanlık" hayaliyle ürküttüğü, 2002'den bu
yana, hatta 1990'lardan bu yana en açık desteği veren ve yıllardır küresel
ekonominin sadakasıyla beslenen, hatta epeyce de zengin olan, liberal, küçük ve
orta sınıf tüccar oyları, son 2 yıldır, küresel sermayenin sıcak para akışı
kesilince, AKP'den uzaklaşmış ancak kendine gidecek "güvenilir(!)"
bir mecra bulamadığı için 7 Haziran'da sandığa gitmemişti. Şimdiyse "tek
parti yoksa istikrar yok, istikrar yoksa ekmek de yok" sopasıyla kendini,
başka yol bulamayan küskünlerine affettirmeyi de becermiş görünüyor;
- Özellikle 17-25 Aralık sonrasında, halkı aptal yerine
koyan politikalar sonrasında kendi tabanından MHP'ye kaçan
"milliyetçi" görünümlü kitleyi de, "daha daha daha fazla 'solcu'
ve 'kürt' öldürerek", daha fazla düşmanlık ve nefret büyüterek geri
kazanmayı başarmış görünüyor;
2- 5 kuşaktır İttihat ve Terakki'nin kanlı damarından
beslenen, 100 yıllık ezberlerle, kibirli bir elitizm diliyle "etrâk-ı bî
idrâk(!)" halkı ve yoksulluğu her fırsatta aşağılayan asker-sivil
bürokratik kastın içindeki nüfuzunu kaybetme korkusu yüzünden, AKP'nin oy
tabanını oluşturan eski köylü-yeni varoşlu emekçilerle buluşamayan bir CHP,
2002'de de, 2007'de de, 2011'de de, 7 Haziran 2015'te de aldığı, her 4 kişiden
1'inin oyuna, her zaman olduğu gibi yine ve yeniden razı olmuş görünüyor; daha
da ilginci, tarihi ve kurucu CHP'de Kılıçdaroğlu'yla başlayan "aslan
sosyal demokrat" SHP etkisinin de, 4 seçimdir bu egemen anlayışla giderek
daha da fazla uyumlulaştığını söylemek mümkün.
3- AKP'nin son 2 yılda ayyuka çıkan yolsuzlukları ve
"çözüm"süz barışma politikalarının fiyaskosu sayesinde, 7 Haziran'da
kendine yönelen milliyetçi-muhafazakar oyların şımarıklığıyla "redci"
yıkıcılığı "hayırda hayır var" diye ambalajlayan ve aslî
"devletçi" rolünü AKP'ye kaptırarak faşizmin "hık
deyiciliği" figüranlığına soyunan MHP ise, 2002 seçimlerinden sonra en dip
noktaya düşmüş görünüyor. Türkiye'nin bir yarısında zaten esamesi okunmayan bir
MHP'nin, artık İstanbul'da ve bu gidişle ülkenin diğer yarısında da marjinal
bir çekirdek kadro partisine doğru evrileceği aşikar bu gidişle.
4- 2002 sonrasında, Türkiye'nin 100 yıllık sosyalist
geleneğinin, kürt hareketiyle barışmasıyla birlikte kitleselleşen, 2007'den bu
yana da, önce ortak aday hareketiyle, sonrasında birleşik partiyle, hem oyunu
hem siyasal temsil yeteneğini her seçimde ikiye katlayan, 7 Haziran'da da, AKP
faşizmine karşı, Gezi'de ve devamında en sert direnişi göstererek, AKP'nin oy
tabanını oymayı başaran tek siyasi birleşik güç, hâlâ HDP görünüyor. 7 Haziran
seçimlerinin yaşandığı "demokratik ve adil" bir ortamda bütün ezberleri
bozarak, barajları yıkarak, "O'nu Başkan yaptırmayarak" AKP'nin bütün
planlarını alt-üst etmişti. Bu sıçrama AKP'nin bile beklemediği bir durumdu.
Hâliyle Sahip'in bu durumu "sıfırlaması" gerekti, "7
Haziran'daki hataları yapmayacağı" tekrar seçimle filmi başa aldı ve
"adil ve demokratik" bir seçim hatasını tekrarlamadı. 20 Temmuz
Suruç'ta başlayan katliamlar zinciriyle, 10 Ekim Ankara'ya kadar, doğudan
batıya 500'den fazla canı kurban ederek, "sen beni başkan yaptırmadın, ben
de sana seçim kampanyası yaptırmam" dedi. 7 Haziran'da dillenen
"barış, demokrasi ve birlikte yeni bir yaşam" ufkunu, her şeye rağmen
karartmayı beceremedi. Bugün de, HDP 2011 seçimlerindeki oyunu ikiye
katlayarak, barajı geçerek, O'nu "GENE(!)" Başkan yaptırmadığı gibi,
7 Haziran'a göre kaybettiği 1 milyon oya rağmen, Türkiye'nin 3. büyük örgütlü
siyasi gücü oldu. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde de, insan-doğa-emek odaklı,
birleşik ve örgütlü muhalefetiyle AKP'li hükümetlerin ana "siyasi" muhalefeti,
bu karakteriyle de "sayısal" muhalefeti de zenginleştirerek
"halkla" buluşturabilecek dönüştürücü bir siyasi öncü güç olmaya
adaydır.
İktidarsız muhterisler, karşısında güçlü ve birleşik
muhalefete rağmen ne kadar hükümet edebilecek? Onu da hayat gösterecek bize...
Galiba hayata da BİZ...
O yüzden enseyi karartmayacağız!
Zaten gidecek bir başka yerimiz de yok, yurdumuz da...
(*) Eksik iki şey var yukarıda:
1)
Haziran'dan Ekim’e 333 bölümlük cumhurun
muhtarları dizisi faktörü;
2)
4 ayda imana gelip, AKP'ye %2,1'den,
"%0,68+%0,55"e düşerek, +%1 oy ekleyen Saadet+BBP ittifakı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder