15 Eylül 2024 Pazar

Değişeni Bilmek

Dünya bir zamanlar bir öküzün boynuzlarının üstünde duruyordu ve evrenin merkeziydi. Sonraları uzayın merkezine yerleşti ve tüm diğer gök cisimleri de dünyanın etrafında döner oldu. Bir zaman sonra, güneş dünyanın çevresinde dönüyor sanıldı ama anlaşıldı ki, bu dünya da evrenin sonsuzluğunda küçücük küresel bir noktadan ibaret, hem de ekseni eğik, hem de kutuplardan basık... Gün geldi ve anlaşıldı ki dünyanın da, diğer gezegenler gibi, yörüngesi dairesel değil eliptikmiş, o yüzden yaz kışa, güz bahara benzemezmiş.  İlginçtir ki, yine de dünyanın hâlâ düz ve evrenin merkezi olduğuna inananlar var, her zaman vardı, hep de olacak anlaşılan.

Çok değil yarım asır önce, maddenin en küçük parçası atomdu ve bildiğimiz her şey atomlardan oluşuyordu. Sonraları atomun çekirdeğinde proton ve nötronların var olduğu anlaşıldı. Bir gün bir bilim insanı çıktı, atom her şey değildir dedi ve esas gücün fotonlarda olduğu anlaşıldı. Bütün biliyor sandıklarımız yerle bir oldu. Yüzyıllardır bütün bilim ve teknolojinin üzerine kurulduğu Newton mekaniği bilgisi alt üst oldu ve hâlâ kuantum mekaniğini anlamaya çalışıyoruz kıt aklımızla.

Oysa, tarihin her döneminde bildiklerimizden ne kadar emindik her devirde. Hâlâ da her şeyi en iyi bildiğimizi sanıyor olmanın kibri, çok uzaklara değil yakın tarihe bakınca ne kadar aptalca görünüyor aslında. Öyle bir ezber belletilmiş ki zihinlerimize, tarihin tekerrürüne dair yanılsamalarımızla kendimizi avutmakla ustalaşmışız. Oysa her taş yerinde ağır, bilmez miyiz? Geçmişte yaşanan her şey o günün nesnelliği, o çağın bilgisi, algılarımızsa o “zamanın ruhu”nun sonucu.

Sadece biz insanlar değil, doğa da öğreniyor, ders çıkartıyor yaşananlardan. Sular bile aynı değil derenin yatağında, her geçen su derenin de yatağını değiştiriyor geçtiği yerde. Nesnel olanın değişimine direnmek nafile bir çaba; başka türlü hangi canlı hayatta kalabilir, hangi canlı sürdürebilirdi ki neslini?

Yıllardır, belki de 100 yıldır, hep aynı biçimde davranarak, hep aynı sonuçları almaktan bıkmadık mı? Kim bilir belki de kimileri, gizli gizli aynı sonucu almaktan, statükonun değişmemesinden gayet de memnundur. "Aman ha! Bizim iktidar alanımıza dokunmayan yılan bin yaşasın!" fikri aslında iktidarsız muhterislerin birleşik ortak sloganı olmuş sanki...

Evet... Anılar, anıyken, hatırlamak çok güzel ama "asıl olan değiştirmek" demişti üstat... Önce kendimizden başlayarak... Değiştirmenin yolu değişmekten geçiyor... Gerisi nostaljinin gayya kuyusu herkes için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder